Bir kaç soru da benden!…

  • Bu konu 2 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27724
    Anonim
    Pasif

    Bu gün kanalhayat tv de – Öğleden önceydi ama tam saatini hatırlamıyorum ve hangi bölüm olduğunu da bilmiyorum – Joyce Mayer’in bir vaazini kısman izleyebildim. Esâsen kendisini bir vaizden çok, şovmen’e benzetiyorum. Cem YILMAZ dan daha etkili bir tarzı var. Hakkını teslim etmeliyim ki, epey zeki bir kadın. Hayttan edindiği tecrübeleri zekâsıyla birleştirdiğinde, karşısına geçtiği kitleleri ağızları açık bırakabiliyor.

    Bu günki vaazine dönersek; elindeki bir kağıttan, küçük bir kızın babasından gördüğü cinsel tâcizi okuyordu. Hem de ne okuma!… Hemen hemen bu tâcizin bütün ‘incelik ve ayrıntıları’ ihmal edilmeden. Babasını cinsel organını tuttuğunu anlatıyordu. Bu işleri yaparken, annesinin kendilerini bu durumda görmesinden babasının çekindiğini, kendisinin de heyecanlandığını filan anlatıyordu. Tam bir sesli pornografı…

    1970 li yıllarda Türkiyede porno, film olarak heryerde yaygın değildi. Daha ziyade “Almancı” işçilerin getirdikleri küçük dergiler vardı. Bu dergileri de garibanların bulup bakması mümkün değildi. Genellikle Türkçe yazılmış “Fırıncının kızı” ismiyle müsemmâ küçük kitapçıklar satılırdı. Fakir tabakanın gençleri de bu kitapları alıp okurdu. Tanrı affetsin; ben de bunlardan birisiydim.

    Joyce Mayer’in elindeki kağıttan okuduğu olayı dinleyince, vaktiyle okduğum “Fırıncının kızı” türü ahlâka mugayyir kitaplar aklıma geldi. Bu arada, bayan vaiz’in bu istismarı en ince ayrıntısına kadar okuması/anlatmasına da hayret ettim. Bilmiyorum; kendisine gönderilen bir mektubu mu okuyordu, yoksa böyle bir hâdiseyi bizzat yaşamış mıydı ?

    Gerçi toplam izlediğim süre 2-3 dk etmez. Bu anlatım tarzını uygun bulmadım ve izlemekten vaz geçtim. Sözün özü; vaaz’ın başlangıç ve sonucunyla alâkalı bilgim yok. Sadece anlık bir süreçte anlayabildiklerimden hareketle yazıyorum.

    Bir vaiz’in cinsel istismarı bu denli ayrıntılı anlatmasına gerek var mıdır ? Bir baba’nın kendi evladına bu tür çirkin bir yaklaşımda bulunması, insanların bir şeyleri idrak etmesi ve tiksinmesi için yetmez mi ? Babasının cinsel organını tuttuğunu anlatmasına gerek var mı ? Taciz edildiyse bunu “tâciz” olarak nitelemesi yetmez mi ? İğfal edildiyse “İğfal edildim” demesi yaşanan çirkinliği anlatmaya yetmez mi ? Detaylar ne için ?

    ***

    Bir de Hristiyan inancı ile ilgili yayın yapan kanal hayat tv ve Sat 7 Türk televizyonlarında şahit olduğum ve beni gerçekten şaşırtan, hatta mütessir eden bazı hususları anlatacağım.

    Vatandaş soruyor…
    “Ölünce nereye gideceğinizi biliyor musunuuuzz ?”

    Seyirciler hep bir ağızdan;
    “Eveeeett…”

    “Neden ?”
    “Çünki İsa Mesih’e iman ettik.”

    Peki mübârek olsun. Kıskananlar çatlasın. Sizi sevmeyen ölsün vs. vs…

    Ben de şunları sorma hakkımı kendimde bulurum.
    İman nedir ?
    ‘İsa Mesih benim için öldü’ demek iman mıdır ?
    Rab Tanrı Âdem’e söylediği “ölürsün” sözü bir blöf müydü ?
    “Ölürsün” emri, Âdem’in günaha düşmesiyle birlikte, laneti ortadan kaldırmak için kefareti Tanrı’nın kendisi ödeyecek kadar mühim ise; Millete “İsa benim için öldü” dedirip “Cennet tapusu” dağıtanların davranışı ile Tanrı’nın kefareti bizzat ödemesindeki ciddiyeti bağdaştırabilmek mümkün müdür ?
    Dünyada RAB’le yürümeyi beceremeyenlerin; beceremese de en azında bu yürümenin telâşı/çabası/derdi içinde olmadan yaşayanların, “İsa benim için öldü” deyip ‘post’u Cennet’e atmaları mümkün müdür ?
    İnsanlar MESİH’e “Yol gerçek ve yaşam” olduğu için mi, yoksa Cennet mukabilinde mi iman ederler ?
    İmandan anlaşılan bu ise gerçekten”Ben ben olanım” buyurana yapılacak en büyük hakâret bu değil midir ?
    “İsa’ya iman + Cennet” formülü; Orta Çağ’da Vatikan’ın parasal kaynak oluşturmak için icad ettiği” Endüljans” kepazeliğinin, günümüzde protestanlarca “Promosyon”a döndürülmüş şekli değil midir ?

    Ben İslâmı 25 sene inceledim.
    Ana kaynaklarını okudum.
    Kitaplarda okuduklarımla, toplumda yaşananların farklılığına şâhit oldum.
    Ama irtidat etmeme gördüklerim değil, okuduklarım sebep olmuştu.
    Gördüğüm ‘manzara’ imandan ziyâde bir kültür dindarlığı idi.
    Mal/mülk/kültür ve hatta bazı genetik hastalıklar bize miras ile intikal edebilir.
    Ama, mirasla elde edilemeyecek en mühim şey imandır.

    Adı geçen kanallarda gördüklerimden anlayabildiğim; topluma bir tür kültür dindarlığının pompalandığı şeklinde.
    Pastör her gün “bağışlayın” diye nutuk çekiyor.
    Uzun uzun bağışlayıcı olmanın erdemlerinden söz ediyor.
    Hattâ bu bağışlama için hiç bir kayıt ve şart öne sürmüyor.
    Fakat gariptir, kendi kilisesinde karşılşatıklarından söz etmeye başlayınca “Ama bunlarda çok oluyor canım” deyip hemen “Bir kardeş günah işlerse ” diye başlayan ayetleri okuyor.

    Forumlarda,”Hristiyan devlet yoktur birey vardır” dedikten sonra İngiltere’ye medhiyeler dizen pastörleri mi ararsınız; bu medhiye sahiplerine yaranmak için bin dereden su getirenleri mi…

    Bir dokun; bin^’ah işit derler ya; o misâl işte…

    2008 yılı Kasım ayında MESİH’in lütfu ile iman ettim. O günden bu tarafa kendimce okuyor ve araştırıyorum. Önceleri MESİH imanlılarının yaşadığı bir ortamda bulunamadığım, Kiliseye gidemediğim, çevremde sorup öğrenecek kimse bulamadığım için üzülürdüm. Şimdi bâzı “MESİH imanlı”larını görünce, bunlarla karşılaşmadan bana iman nasip eden efendiler efendisine şükrediyorum.

    MESİH inancının en müşkil hususlarının başında teslis ve bağışlama gelir. Pastör; tv kameralarını karşısında görünce kendisinden geçmiş vaziyette bu müşkil hususları öyle anlatıyor ki, sanki burnunun üstündeki sineği kovalıyor. İmanda en zor/çetrefilli hususları bu derece basitmiş gibi anlatanların iman samimiyetinden şüphe ederim.

    “Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının sırtına yüklerler, kendileriyse bu yükleri taşımak için parmaklarını bile oynatmak istemezler. “ Matta: 23/4

    İmanlı kendi toplumundaki “Fersi”leri farkedemeden yaşıyorsa; ya samimi değidlir, ya da kültür dindarlığını “iman” zannetmektedir.

    Farsaça bilmesem de, izleyebildiğim kadarıyla SAT 7 Pars televizyonundaki programlar çok daha oturaklı/seviyeli gibi görünüyor. Batı medeniyeti, biz Türkleri pek kaale almıyor sanırım. Ben tv kanallarında Kutsal Kitap ağırlıklı öğretiş, vaaz ve tanıklıkların dengeli ve ağırlıklı biçimde işlenmesini bekliyorum. İmanda samimiyet için bilgi son derece önem taşıyor.

    #36945
    Anonim
    Pasif

    Önemli olan, Joyce Meyerin, bu anlattiklarinin gercek olmasi. Ayrintili veya ayrintisiz anlatmasi temel problem degil. Niye peki, ayrintisina girdi: Kötünün ne oldugunu, insanin gözünün icine sokmak icin. Insanlar baskasinin hayatinda da olsa, kötüyle yakinen yüzlestiklerinde, kendilerini iyiye , dogruya daha fazla vereceklerdir. Bu ortaya koyusun islevi budur. Magazin basin yayin sovcu yaklasimi degildir. Onun yaptigi, digerleri icin büyük bir fedakarliga katlanmaktir. Utanilacak birseyinizi baskalarinin önünde anlattiginizi düsünürseniz, onun ne yapabildigini görebilirsiniz. Ortacagda, cennetten arsa satisi ile elbette, imanla aklanmayi karsilastiramazsin. Iman, kuru kuruya bir söz degil. Tövbe ve dogruluk meyvelerini iceren bir yasama gecistir. Tövbe ve dogruluk meyvelerine imaninda kavusanlar ( lafta iman degil) evet, sonsuz yasama, hatta Rab den hakettikleri hediyelerle kavusacaklardir. Amin.

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.