Bilimsel Kanıtlar

  • Bu konu 7 izleyen ve 10 yanıt içeriyor.
11 yazı görüntüleniyor - 1 ile 11 arası (toplam 11)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27741
    klaus
    Anahtar yönetici

    Geçen gün dini bir sitede karşılaştığım ve beni hayretler içerisinde bırakan bir yazıyı paylaşmak istiyorum.Umarım yararlı olur…

    #37020
    Anonim
    Pasif

    Bunların antitezini de okuyunuz çürütülmüştür bunların gerçekliği, ayrıca evrimi din sanıp bilimi reddeden de bu mucizeleri üretenlerdir.

    #37021
    Anonim
    Pasif

    Merhaba Holy.

    Nereden alıntı yaptınız bilmiyorum, ama sanırım Harun Yahya gibi adamların sitelerinden aldınız bu bilgileri. Şunu söylememe izin verin ki, sizi kurtaracak olan ‘mucize’ denilen şeyler değil..gerçeklerdir. Konudan uzaklaşmadan cevap vermek istiyorum.

    1) Zariyat suresi 47: Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter. (Diyanet çevirisi).
    Verdiğiniz ayetle benim verdiğim ayet farklı. Kurmak kelimesiyle genisletmek kelimesi farklı. Verdiğiniz ayette devam edici bir ek yoktur. Kurduk ya da diğer çevirilerde olduğu gibi Genişlettik. Genişleteceğiz diye bir şey YOKTUR. Yani kısacası bu bir uydurmadır. Ayrıca Ömer Nasuhi Bilmen şu yorumu yapmaktadır: “Şöyle ki: (Ve göğü bir kuvvetle) Pek muazzam olan bir kudretle, bir şiddetle (bina ettik) varlık alanına getirdik (ve şüphe yok ki, biz) yâni: Büyüklük ve yücelikle vasıflanmış olan ilahî zatını (elbette kaadirleriz.) Böyle nice alemleri meydana getirmeğe kaadiriz. Evet.. Yüce zatın kudret ve hakimiyeti pek geniştir; mahlûkatı idareye, onların yaşamalarını, geçimlerini sağlamaya fazlasiyle kâfidir.
    “musi’une” kuvvet, takat, genişlik sahibi demektir.” (Zariyat 47).
    Yani ayette geçen genişletme kelimesinin anlamının bu şekilde olduğunu söylemektedir. Gökle ilgili değil, Allah’la ilgili. Gökle ilgili olsa bile, bu ayet bir mucize olduğunu kanıtlamıyor çünkü genişlettik diyor, genişleteceğiz demiyor. Arapça’da öyle bir kelime kullanılmadı.

    2) Rahman 19-20: (Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar. (Fakat) aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar. (Diyanet çevirisi).
    Bu ayette bir mucize değil. Şimdi bu ayetin Arapçasını hem de tefsirini okuyalım ki, olay daha iyi anlaşılsın.
    20. ayette geçen “engel” kelimesi, Arapça “بَرْزَخٌ” (okunuşu: Barzakh). İslam dünyasının en ünlü tefsircilerinden biri olan İbn-i Kathir, bu kelimeyi KARA PARÇASI olarak yorumlamıştır (ki öyledir zaten). Yani ortada mucize diye bir şey yok. Karadeniz’le Akdeniz’i birbirinden ayıran engel (barzakh) Türkiye’dir. Bu bir mucize mi sizce? Bence değil.

    3) Kıyamet 3-4: İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır? Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter. (Diyanet çevirisi).
    İlginç çünkü ayette parmak ucunun öneminden bahsetmiyor, sadece “parmak ucu” diyor. Bunu böyle kabul etmek akla sığar mı? İncil’de (ki İncil Kuran’dan 600 yıl önce yazıldı) bir benzetme var. O benzetmede “parmak ucu” ifadesi geçiyor. Bunu mucize olarak kabul etmek ne kadar mantığa uygun?
    M.Ö. 600 yıllarında Çinliler, parmak ucu izlerini, sahtecilik olmasını engellemek için kullanırlardı. Yani bu olay İslam’dan sonra keşfedilmemiştir. Bunları mucize diye insanlara neden diretmeye çalışıyorlar anlamış değilim.

    Kutsal Kitap’ı açıp okursanız, orada da mucize göreceksiniz. Aklımda olan mucizelerden biri, Eski Ahit’teki Eyüp bölümünde geçen ayettir. Ayet şöyle der: O boşluğun üzerine kuzey göklerini yayar, Hiçliğin üzerine dünyayı asar. (Eyüp 26:7). Dünyanın boşlukta olduğu ve hiçbir şeyin üzerinde olmadığı günümüzden binlerce yıl önce yazılmıştır. Bu mucize değil de nedir?

    Ama daha önce belirttiğim gibi, mucizelerle bir kitabın Tanrı sözü olup olmadığını bilmek doğru değildir. Asıl olan şey, Tanrı’nın kim olduğunu bilmektir. O’nu tanımaktır. O güçlüdür, sözü değişmezdir, egemendir, kutsaldır, sevgi doludur, merhametlidir ve insanla kişisel olarak ilgilenir.

    Esenlikle!

    #37023
    klaus
    Anahtar yönetici

    Sayın Toğrul bey;

    #37027
    klaus
    Anahtar yönetici

    Siz her ne kadar inkar etseniz de Ben gerçekleri söylemeye devam edeceğim:

    4-) Göklerle Yerin Birbirinden Ayrılması

    “O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?” (Enbiya Suresi: 30)

    “Birbiriyle bitişik” olarak tercüme edilen “ratk” kelimesi, Arapça sözlüklerde “birbiriyle iç içe, ayrılmaz durumda, kaynaşmış” anlamlarına gelir. Yani tam bir bütün oluşturan iki maddeyi tanımlamak için bu kelime kullanılır.

    Ayette geçen “ayırdık” ifadesi ise Arapça “fatk” fiilidir ki, bu fiil; bitişik durumdaki bir nesneyi yarıp, parçalayıp dışarı çıkması anlamına gelir. Örneğin tohumun filizlenerek topraktan dışarı çıkması arapçada bu fiille ifade edilir.

    Şimdi ayete tekrar bakalım. Ayette göklerle yerin birbiriyle bitişik, yani “ratk” olduğu bir durumdan bahsediliyor. Ardından bu ikisi “fatk” fiili ile ayrılıyorlar. Yani biri diğerini yararak dışarı çıkıyor.

    Gerçekten de Big Bang’in ilk anını düşündüğümüzde, evrenin tüm maddesinin tek bir noktada toplandığını görürüz. Diğer bir deyişle her şey, hatta henüz yaratılmamış olan “gökler ve yer” bile bu noktanın içinde, birbiriyle iç içe, ayrılmaz durumdadırlar. Yani ayette ifade edildiği gibi birbiriyle iç içe, “ratk” durumundaydılar. Ardından bu nokta şiddetli bir patlamayla yarılıp ayrıldı. Yani Kur’an’ın “fatk” kelimesiyle beyan ettiği ayrılma fiili meydana geldi.

    İşte Kur’an, bilim adamlarının asrımızda ancak keşfedebildiği; Âlemin tek bir parça olup, daha sonra Big-Bang adını koydukları patlamayla birbirinden ayrılarak şu kâinatın oluştuğunu bundan 1400 sene evvel haber veriyor.

    Elbette bu muzicevi haberi, ümmi olan ve okuma yazma bilmeyen bir beşerin ilmine dayandırmak mümkün değildir. Bunu kabul etmek, hakikate göz kapamaktır.

    O halde Kur’an; “Göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık” ayetinin tasdikiyle Allah’ın kelamıdır.

    5-) Evrendeki Mükemmel Yörüngeler

    “Ne güneş aya yetişip çarpar, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler”(Yasin: 40)

    “Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzüp giderler”(Enbiya: 33)

    “Görmedin mi ki, Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü geceye sokuyor. Güneş ile ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir süreye kadar akıp gidiyor” (Lokman:29)

    “Özenle oluşturulmuş yollara sahip göğe andolsun”(Zariyat: 7)

    Çıplak gözle Evren’in yörüngelerle dolu olduğunu anlamak mümkün değildir. Güneş’in her gün doğup batması, Ay’ın şekil değiştirmesine karşılık, gökyüzündeki yıldızlar, değişmeyen Evren izlenimini güçlü bir şekilde vermektedir. Geceleyin gökyüzüne baktığımızda dakikada binlerce kilometre hızla hareket eden yıldızlar bile bize hiç hareket etmiyorlarmış gibi gözükür. Evren’de bilinen tüm yıldızların, tüm cisimlerin hareket ettiği, ayetin ifade ettiği şekilde Evren’in yörüngelerle dolu olduğu teleskopun bulunması ve bilimdeki gelişmeler sayesinde anlaşılmıştır.

    Yasin Suresi 38. ayette şöyle buyrulmuş:

    “Güneş de bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu aziz ve âlim olan Allah’ın takdiridir”

    Tarihin çok uzun bir döneminde insanlar Dünya’yı sabit, Güneş’i ise Dünyanın etrafında dönüyor zannettiler. Sonra Kopernik, Kepler, Galileo ile başlayan süreçte ise insanlar Güneş’in sabit bir şekilde ortada durduğunu, Dünyanın ise sabit bir Güneş’in etrafında döndüğünü zannettiler. Bilimde devrim sayılan bu keşif çok önemliydi ama Güneş’in bu modelde sabit, durağan sayılması yanlış bir kanaatti.

    Daha sonra ise gelişmiş teleskopların sayesinde ve kozmoloji biliminin oluşturduğu birikimle Güneş’in de hareket ettiği, Dünyanın hareket eden bir Güneş’in etrafında döndüğü anlaşıldı. Oysa Güneş’in bu hareketi Kur’an’da 1400 yıl önceden açıklanmıştır.

    Güneş’in Dünya etrafında kısır döngü yaptığı fikrine ve Güneş’in hareketsiz bir şekilde durduğu fikrine karşı Yasin Suresi’nin 38. ayeti, Güneş’in bir hedefe doğru akıp gittiğini söyleyerek doğru modeli ortaya koymuştur.

    Güneş saatte 720.000 km’den daha büyük bir hızla Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızı’na doğru hareket etmektedir. Dünyanın hem kendi ekseni etrafında, hem Güneş’in etrafında dönerken, aynı zamanda Güneş sistemiyle beraber hareket ettiği de unutulmamalıdır.

    Güneş her sabah doğmakta, her akşam batmaktadır. Fakat tüm bu doğuşları ve batışları her seferinde Evren’in ayrı bir noktasında gerçekleşmektedir. Yani sema denizinde yüzen yıldızlar ve gezegenler, geçtikleri yollardan bir daha geçmeden yörüngelerinde akıp giderler.

    Bu hakikate Saffat Suresi 5. ayette şöyle işaret edilmiştir:

    “O, semâvatın ve yeryüzünün ve bu ikisi arasındakilerin ve doğuların (güneşin doğduğu yerlerin) Rabbidir”

    Bu ayetteki “doğuların rabbi” ifadesiyle anlatılmak istenen şudur;

    “Dünyamızın çok değişik hareketleri vardır. Uzay’ın bir noktasından bir daha geçmemek üzere bütün sistemle birlikte Dünya da hareket halindedir. Dünyanın yuvarlak oluşu sebebiyle bir yerde doğan Güneş aynı anda bir başka yerde batıyor. Gece gündüzü, gündüz de geceyi kovalıyor. O halde Güneş’in doğduğu “yer” değil, “yerler” söz konusudur. Yerkürenin her noktası için sabah saatleri değişiktir. Her yer ayrı ayrı saniyelerde Güneş’in doğuşunu bekliyor. Güneş’i Uzay’ın bambaşka yerlerinden “doğarken” seyrediyoruz. Güneş aynı Güneş, Dünya aynı Dünya, ama Uzay’ın yeri değişik…”

    Şimdi soruyoruz; Acaba Kur’an’ın 1400 sene önce verdiği bu haberin, bilim adamları tarafından tasdik edilmesi ne manaya gelir? Bu sözün tek bir manası vardır. O da; Kur’an’ın, gökleri yaratan, onda yollar takdir eden ve yıldızları o yollarda gezdiren Allah’ın kelamı olmasıdır.

    Zira bu asra kadar yaşamış birçok bilim adamı tarafından reddedilen ve ancak bilim ve teknik asrı olan bu asırda, dev teleskoplarla keşfedilebilen bir hakikatin, 1400 sene evvel okuma yazma bilmeyen, ümmi bir zat tarafından keşfedilmesi mümkün değildir.

    Bunu iddia etmek ise, hakikate göz kapamaktır.

    6-)Bitkilerde Erkeklik Ve Dişilik

    “Gökten su indirdi ve onunla çeşit çeşit bitkilerden eşler çıkardık.” (Taha Suresi: 53)

    “Bütün meyvelerden ikişer eş yaratmıştır.”(Rad Suresi: 3)

    Bitkilerin eşler halinde yaratılması Kur’an’da özellikle vurgulanmaktadır.

    Ayetlerde geçen “zevc (çoğulu zevce)” kelimesi eski türkçemiz de eşleri belirtmek için kullanılmaktaydı, hanımlar beylerine “zevcim”, beyler hanımlarına “zevcem” demekteydiler.

    Arapça’dan dilimize geçen bu kelime bitkilerin eşlerini belirmekte de kullanılan “zevc” kelimesidir.

    Bitkiler üzerine yapılan incelemelerde bitkilerde de erkekliğin ve dişiliğin olduğu, bu farklı organlar sayesinde bitkilerde üremenin gerçekleştiği anlaşıldı.

    Tohumlu ve çiçekli bitkilerde erkek ve dişi üreme hücreleri vardır. Bu hücreleri her ikisi de çiçeğin ortasında bulunan erkek organ ile dişi organ üretir. Dişi organın yumurtalık denen şişkince bölümünde küçük ve yuvarlak tohum taslakları, bunların içinde de dişi üreme hücreleri bulunur. Erkek üreme hücreleri ise erkek organın başçık bölümünün ürettiği çiçek tozlarının içinde saklıdır. Çok hafif olan çiçek tozları rüzgârla ya da çeşitli hayvanlar aracılığıyla çiçekten çiçeğe taşınırken, içlerinden bir bölümü dişi organın tepeciğine yapışıp kalır. Daha sonra bu çiçek tozu taneciği boyuncuktan aşağıya doğru inerek, yumurtalıklardaki tohum taslaklarına ince bir borudan uzanır. Erkek üreme hücresi de bu borudan geçer ve tohum taslağının içindeki dişi üreme hücresiyle birleşir. Erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleşmesiyle tohum taslakları onlardan da tohumlar oluşur. Bu tohumlardan da yeni bitkiler gelişir.

    Peygamberimiz (S.a.v.) döneminde biyoloji gelişmiş bir bilim değildi. Bitkilerin üremesi, bu üremedeki dişi ve erkek unsurların rolü bilinmiyordu. Biyoloji ve botanik ilminin gelişmesiyle tohumlu ve çiçekli bitkilerde erkek ve dişi üreme hücrelerinin varlığı anlaşıldı botanikçiler bitkilerde cinsiyet ayrımı olduğunu ancak 100 sene evvel keşfedebilmişlerdir.

    Peki, insanların botanik ve biyolojiden habersiz olduğu bir dönemde ümmi bir zat bitkilerde erkeklik ve dişiliğin olduğunu nerden bilebilirdi?

    Bu sorunun tek cevabı olabilir. Gökten suyu indirip, onunla bitkilerden eşler çıkaran Allah’ın bildirmesiyle.

    not:Alıntıdır

    #37029
    Anonim
    Pasif

    İnsanın düşüşünden sonra,insan bağlı olduğu toprağı,havayı,suyu,gökyüzünü incelemediğinimi sanırız.Bilimin Adem ve Havva ile başlamadığınımı sanırız.Başladığınıda iddia edemezsek bile bu fikir açığa çıkmıştır.Kuranın bilimsel olduğunuda iddia etmeden önce bilimide bilmek gerek.Şimdi bilim Schröngerin kedisi konusunda olduğu gibi düşünmektedir.Yani kapalı kutudaki kedi hem canlıdır hem ölüdür diyerek.Hiçbir şeyin kesin çizgisi yoktur,rölatifdir.Bu nedenle kuranda adı geçen bilimsel olduğunu iddia edilen konular bile halen yeniden incelemede iken,Kuranın bilimsel olduğunu iddia etmek ne kadar geçerli olur.
    Sonra ilk insanla başlayan gözlemler daha Yahşuah zamanında bile epey yol kaydetmişti.Gökyüzü,hava,su,toprak incelemeleri ve felsefe ilkçağdan itibaren vardı.
    Bu nedenle birkaç bilimsel söz kullanıldı diye de Kuranın bilimsel olduğunu iddia etmek ne kadar mümkündür.

    #37030
    Anonim
    Pasif

    Sayın Holy.
    İnternet’te biraz dolaşıp,Parmak ucu’nun ne zaman ortaya çıktığına dair bilgilere baksaydınız,bize Kuranda Kıyamet Suresinde(75) geçen,bu ayeti bir mücize olarak nitelendirmezdiniz.

    Kıyamet 75 Suresi Ayet :3 ve 4 ” İnsan sanıyor mu ki kemiklerini derliyemeyiz.Evet derleriz,parmak uçlarını bile eski haline getirmeye gücümüz yeter” deniliyor.

    Ne alaka şimdi dediğinizle. Kemiklerden bahsediyor.ve devamında da kemiklerden başka en ufak ve hassas olan parmak uçlarını bile yeniden toparlayabiliriz. Kafamızda en küçük bir kemikte örnek verilebilinirdi. Bu surede bahsedilen organlardan sadece, en küçüğü örneklenmiş.
    Dikkat ederseniz,Parmak ucu diyor,parmak izi denmiyor.
    Ve siz bunu mucize olarak adlandırıyorsunuz.
    Kuran’dan çok çok önce,M.Ö 1750’li yıllarda Babiller, M.Ö 600’lü yıllarda Çinliler’in parmak izi ile ilğili bilği sahibi olduklarına dair,tarih’i kalıntılar vardır.Tarihi kaynaklar Hammurabi dönemine kadar Sahtecilik durumunun önüne geçilmesi için için parmak izinin imza yerine kullanımından bahseder,çıkan tarihi tablet’ler bunun kanıtıdır. M.Ö. 600 yıllarında Çinlilerin bunu kullandığına dair gene tarih’i dökümanlar mevcuttur.
    Yani kısacası parmak izi ile ilgili bilgi, Kur’an dan yüzlerce yıl öncede biliniyor ve de uygulanıyordu.
    Bilinen ve uygulanan bir şey mucize değildir.

    Sayın Holy,Gerçek dediğiniz ne..Mucize niteliğini taşımayan bahsettikleriniz mi..
    Kutsal Kıtap’ımız derki:
    Sayın Holy.
    İnternet’te biraz dolaşıp,Parmak ucu’nun ne zaman ortaya çıktığına dair bilgilere baksaydınız,bize Kuranda Kıyamet Suresinde(75) geçen,bu ayeti bir mücize olarak nitelendirmezdiniz.

    Kıyamet 75 Suresi Ayet :3 ve 4 ” İnsan sanıyor mu ki kemiklerini derliyemeyiz.Evet derleriz,parmak uçlarını bile eski haline getirmeye gücümüz yeter” deniliyor.

    Ne alaka şimdi dediğinizle. Kemiklerden bahsediyor.ve devamında da kemiklerden başka en ufak ve hassas olan parmak uçlarını bile yeniden toparlayabiliriz. Kafamızda en küçük bir kemikte örnek verilebilinirdi. Bu surede bahsedilen organlardan sadece, en küçüğü örneklenmiş.
    Dikkat ederseniz,Parmak ucu diyor,parmak izi denmiyor.
    Ve siz bunu mucize olarak adlandırıyorsunuz.
    Kuran’dan çok çok önce,M.Ö 1750’li yıllarda Babiller, M.Ö 600’lü yıllarda Çinliler’in parmak izi ile ilğili bilği sahibi olduklarına dair,tarih’i kalıntılar vardır.Tarihi kaynaklar Hammurabi dönemine kadar Sahtecilik durumunun önüne geçilmesi için için parmak izinin imza yerine kullanımından bahseder,çıkan tarihi tablet’ler bunun kanıtıdır. M.Ö. 600 yıllarında Çinlilerin bunu kullandığına dair gene tarih’i dökümanlar mevcuttur.
    Yani kısacası parmak izi ile ilgili bilgi, Kur’an dan yüzlerce yıl öncede biliniyor ve de uygulanıyordu.
    Bilinen ve uygulanan bir şey mucize değildir.

    Sayın Holy,Gerçek dediğiniz ne..Mucize niteliğini taşımayan bahsettikleriniz mi..
    Kutsal Kıtap’ımız derki:
    “GERÇEĞİ BİLECEKSİNİZ VE GERÇEK SİZİ ÖZGÜR KILACAK
    Yuhanna 8:2″

    Tanrı’sal gerçeği bulmanızı diliyorum.

    Tanrı’sal gerçeği bulmanızı diliyorum.

    #37031
    Anonim
    Pasif

    Sayın Holy.
    İnternet’te biraz dolaşıp,Parmak ucu’nun ne zaman ortaya çıktığına dair bilgilere baksaydınız,bize Kuranda Kıyamet Suresinde(75) geçen,bu ayeti bir mücize olarak nitelendirmezdiniz.

    Kıyamet 75 Suresi Ayet :3 ve 4 ” İnsan sanıyor mu ki kemiklerini derliyemeyiz.Evet derleriz,parmak uçlarını bile eski haline getirmeye gücümüz yeter” deniliyor.

    Ne alaka şimdi dediğinizle. Kemiklerden bahsediyor.ve devamında da kemiklerden başka en ufak ve hassas olan parmak uçlarını bile yeniden toparlayabiliriz. Kafamızda en küçük bir kemikte örnek verilebilinirdi. Bu surede bahsedilen organlardan sadece, en küçüğü örneklenmiş.
    Dikkat ederseniz,Parmak ucu diyor,parmak izi denmiyor.
    Ve siz bunu mucize olarak adlandırıyorsunuz.
    Kuran’dan çok çok önce,M.Ö 1750’li yıllarda Babiller, M.Ö 600’lü yıllarda Çinliler’in parmak izi ile ilğili bilği sahibi olduklarına dair,tarih’i kalıntılar vardır.Tarihi kaynaklar Hammurabi dönemine kadar Sahtecilik durumunun önüne geçilmesi için için parmak izinin imza yerine kullanımından bahseder,çıkan tarihi tablet’ler bunun kanıtıdır. M.Ö. 600 yıllarında Çinlilerin bunu kullandığına dair gene tarih’i dökümanlar mevcuttur.
    Yani kısacası parmak izi ile ilgili bilgi, Kur’an dan yüzlerce yıl öncede biliniyor ve de uygulanıyordu.
    Bilinen ve uygulanan bir şey mucize değildir.

    Sayın Holy,Gerçek dediğiniz ne..Mucize niteliğini taşımayan bahsettikleriniz mi..
    Kutsal Kıtap’ımız derki:

    “GERÇEĞİ BİLECEKSİNİZ VE GERÇEK SİZİ ÖZGÜR KILACAK
    Yuhanna 8:2″

    Tanrı’sal gerçeği bulmanızı diliyorum.

    #37032
    Anonim
    Pasif

    Selam Holy.

    “Onlar daha iyi bilir”, “Yaş tahtaya basmazlar” ya da “Onlardan daha mı iyi bileceksin?” bahaneleri ben çok duydum. Genellikle işin içinden çıkamayan, inkarcılığa bayılan ve sırf kendi yalanını gerçek diye dayatmak isteyen kişilerin tavrıdır. Benim güvendiğim tanık günahlı insan değil, TANRIDIR. Siz kimi referans gösteriyorsunuz bilemem. Parmak izi konusunda cevap yazdım, okumadıysanız okuyun ve kabullenin.
    Gelelim mucize denen hatalara.

    1) Enbiya 30: İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı? (Diyanet çevirisi).
    Bu iddiayı BigBang teorisiyle karşılaştırmışlar o zeki dediğiniz kişiler. Hangi mantıkla bunu yaptılar anlamıyorum. Hem Tanrı’nın var olduğuna inanmak hem de Big-Bang teorisine inanmak akıl işi değil. Ama ben (ve bütün Hristiyanlar) Big-Bang’e inanmadığımız için, bu teori hakkında cevap vermeyeceğim. Bunu bir ateist cevap versin (ki vermiştir). İşte o cevap: Big Bang Kuramı’na göre patlamadan bu yana 13,7 milyar sene geçmiştir. Yer’in yani Dünyamızın yaşı 4,5 milyar senedir. Arada 9,2 milyar senelik bir zaman farkı vardır. Bu durum ve şu anda gözlemleyebildiğimiz evren dikkate alındığında Dünyamızın bu evrende önemsiz bir konumda bulunduğu görülecektir. Ayrıca aradaki zaman farkı göz önünde bulundurulursa “gök ile yerin bitişik olması” tezinin ne kadar saçma olduğu ortaya çıkacaktır.
    Yerin ortaya çıkabilmesi için 9,2 milyar sene geçmesi gerekmiştir. Şayet ”gökler” ile kastedilen evren/uzay ise yer uzaya bitişik olmamış, onun içinde yer almıştır. Elbette yerküre merkezli düşünen ve modern bilimden habersiz Kuran yazarlarının bu farkındalıkta olmaları beklenemez.

    2) Enbiya 33: O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler. (Diyanet çevirisi)
    Yasin 40: Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. (Diyanet çevirisi)
    Lokman 29: Görmedin mi ki Allah geceyi gündüzün içine ve gündüzü de gecenin içine sokuyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri (kendi yörüngesinde) belli bir zamana kadar akar gider. Şüphesiz Allah işlediklerinizden hakkıyla haberdardır. (Diyanet çevirisi)
    Zariyat 7-8: Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz. (Diyanet çevirisi)
    Bu ayetleri kullanıyorlar ve mucize var diye milleti inandırıyorlar. Peki, bu mucize denen şeyler doğru mu? Kesinlikle HAYIR! İnsanların böyle şeylere inanması beni üzüyor. Halbuki hadislere baktığımızda, İslam peygamberinin güneş hakkında ilginç bir o kadar da kafa karıştırıcı sözlerini okuruz. Şöyle demiştir: “Arş’ın altında secde yapmaya gider; bu maksatla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. O vakit kendisine: ”Geldiğin yere dön!” denir. Böylece battığı yerden doğar.” (Buhari, Tefsir Ya-sin 1, Bed’ul-Halk 4, Tevhid 22,23, Müslim, İman 250, (159), Tirmizi, Tefsir, Ya-sin, 4225)
    Bu da mucize mi sizce?

    3) Taha 53: “Rabbim, yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan ve size gökten yağmur indirendir.” Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri çift çift çıkardık. (Diyanet çevirisi)
    Rad 3: O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır. O geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. (Diyanet çevirisi)

    Aslında verdiğiniz ayet bilime tam TERSTİR. Çünkü istediğiniz kaynağı kontrol edin, hurma hariç bütün meyvelerde hem dişi hem de erkek hücreler vardır. Sadece hurma erkek ve dişi olarak ayrılır. Arap yarımadasında hurma çok ünlü olduğu için bu zaten bilinirdi. Ancak BÜTÜN meyveler öyledir demek açıkça bir hatadır. Bitkilerin cinsiyeti konusunda araştırma yaparsanız bunu açıkça görürsünüz. Birçok bitkide hermafroditlik vardır, bir diğer deyimle ise biseksüellik. Rad suresi 3. ayette (zavcin isnan – iki çift yani erkek dişi) bahsettiği gibi her bitkinin cinsiyeti yoktur. Ayrıca ayeti düz bir şekilde okursanız, göreceksiniz ki bu ayette hücreden değil, bitkiden bahsediyor. Yani sarı elma – yeşil elma, yeşil üzüm – siyah üzüm gibi türlerden bahsediliyor.

    Bilim İslam’dan önce de vardı. Sağlık hakkında, dünya hakkında vs. Şunu demek istiyorum ki, dünya 1400 yıl önce var olmadı. Daha önce de vardı, yani İslam’dan önce insanlar çok şey biliyorlardı.

    Daha önce de defalarca söylediğim gibi yine söylüyorum. Bu mucize diye bahsedilen şeylerle savunma olmaz. Şayet öyle şeylerle savunma olsaydı, Kutsal Kitap’taki bilimsel şeyleri ortaya koyardık. Zaten varlar ama onları elimizde bayrak etmiyoruz. Bizim Müjdemiz Mesih’tir. O’nun bizim için yaptıklarıdır. Benim size tavsiyem, bu hırsla bir yere varamazsınız. Tanrı’nın gerçeğini bir kere olsun tarafsız okuyun. Kutsal Kitap’ı okumadan, bizi dinlemeden saldırıya geçmek doğru değildir. Umarım Rab sizin gözlerinizi, kulaklarınızı açar ki, hakikati görürsünüz.

    NOT: Burada İslami sitelerden yaptığın alıntıları paylaşacak bir yer değildir. İslam ya da başka bir din ve inanç tebliği yapılamaz. Yapıldığı anda sitede üyeliği kaldırılır.

    Esenlikle.

    #37024
    Anonim
    Pasif

    Ben bu yazıların anlamsız olduğunu düşünüyorum. Kuranda mucize var mı? Başlık “bilimsel kanıtlar” olarak açıldığı için tıklamıştım. Bu tür yazıların vakit kaybı olduğunu düşünmekteyim. Burası hristiyan bir forumdur. Hristiyanlık hakkında öğrenmek istediklerinizi yazın.

    Ancak siz ne yapıyorsunuz? Güya, bu tür sözde mucizelere inanıp müslüman olacağımızı mı sandınız?

    Yanıldınız!

    Bu tür yazıların hiç ama hiç bir önemi yok. Tanrının sözü İNCİL’dir! İncil Tanrı’nın Sözüdür.

    Kuranda mucize var mıdır yok mudur? Bu beni ilgilendirmiyor. Hinduların da mucizeleri vardır. Açıklanamayan şeyler..Biraz araştırın, göreceksiniz. Ne olacak peki? Hindu mu olacağız? Hayır! Biz Kutsa Kitaba bakarız. Başka bir şeye değil. Kutsal Kitaba baktığınızda Tanrı’yı görürsünüz. Mucize olması da şart değildir. Ki Kutsal kitap bilimsel meselelere değindiğinde gerçekten bilimseldir.

    Bunu tartışabiliriz.

    Ancak, Kuranın yada Hinduların veda adını verdikleri metinleri değil.

    İslamiyet popagandasına gerek yok. İlgilensek gider, okuruz..

    Ne yapmaya çalıştığınızı çok iyi anlıyorum ama yemezler:)

    İSA RAB’dir!

    #37018
    Anonim
    Pasif
    Dilbera-Dersimi;23189 wrote:
    Ben bu yazıların anlamsız olduğunu düşünüyorum. Kuranda mucize var mı? Başlık “bilimsel kanıtlar” olarak açıldığı için tıklamıştım. Bu tür yazıların vakit kaybı olduğunu düşünmekteyim. Burası hristiyan bir forumdur. Hristiyanlık hakkında öğrenmek istediklerinizi yazın.

    Ancak siz ne yapıyorsunuz? Güya, bu tür sözde mucizelere inanıp müslüman olacağımızı mı sandınız?

    Yanıldınız!

    Bu tür yazıların hiç ama hiç bir önemi yok. Tanrının sözü İNCİL’dir! İncil Tanrı’nın Sözüdür.

    Kuranda mucize var mıdır yok mudur? Bu beni ilgilendirmiyor. Hinduların da mucizeleri vardır. Açıklanamayan şeyler..Biraz araştırın, göreceksiniz. Ne olacak peki? Hindu mu olacağız? Hayır! Biz Kutsa Kitaba bakarız. Başka bir şeye değil. Kutsal Kitaba baktığınızda Tanrı’yı görürsünüz. Mucize olması da şart değildir. Ki Kutsal kitap bilimsel meselelere değindiğinde gerçekten bilimseldir.

    Bunu tartışabiliriz.

    Ancak, Kuranın yada Hinduların veda adını verdikleri metinleri değil.

    İslamiyet popagandasına gerek yok. İlgilensek gider, okuruz..

    Ne yapmaya çalıştığınızı çok iyi anlıyorum ama yemezler:)

    İSA RAB’dir!

    Degerli Dilbera kardesim tüm yazdiklarina katiliyor ve seni tebrik ediyorum.Rab’bin lütfunun sende bol bol meyve vermesinden dolayi da cok sevincliyim.Rab seni bolca BEREKETLESIN:

    Sevgi ve esenlik dileklerimle..

11 yazı görüntüleniyor - 1 ile 11 arası (toplam 11)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.