Bilime Hristiyan Bakışı

  • Bu konu 7 izleyen ve 38 yanıt içeriyor.
15 yazı görüntüleniyor - 1 ile 15 arası (toplam 39)
  • Yazar
    Yazılar
  • #24553
    Anonim
    Pasif

    Bilinçli ya da değil herkes günlük yaşamına bir takım varsayımlarla yaklaşır. Örneğin, bir hristiyan tanrı’nın duaya karşılık verdiğine ve kendi yaşamındaki olayların Tanrı’nın ilahi denetimi altında gerçekleştiğine inanır. Bunun genişletilmiş bir uygulamasını elçi Pavlus’un şu sözlerinde görebiliriz: ” tanrı’nın, kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz. ” Ama herkesin aynı olaylara aynı açıdan bakacağı kesin değildir. Bir hristiyan bazı koşulların bir araya gelmesinde Tanrı’nın etkisini görebilir, ama inanmayan biri onları ” sadece ” tesadüf ya da raslantı diye kesip atar.

    İşte inananlara yıllar boyunca -üzücü, neşeli ya da sadece dünyasal da olsa – her durumda, normal koşullarla açıklanamayacak bir huzur ve güven veren, hristiyanlık inancında Tanrı’nın egemen planını görmeleridir. Elçi Pavlus hristiyan deneyiminin bu yönünü , ” Ben her durumda eldekiyle yetinmeyi öğrendim….İster tok ister aç, ister bolluk ister ihtiyaç içinde olayım, her durumda her koşulda yaşamanın sırrını öğrendim ” diye yazarak açıklamıştır.

    Yaşama yaklaşımımızın altında yatan bu etkenler, yalnız günlük yaşamdaki olaylara verdiğimiz pratik ve duygusal tepkileri değil, aynı zamanda bizim bilime karşı tavrımızı da etkiler.Hristiyan, maddenin iyi olduğuna inanır, çünkü Tanrı onun iyi olduğunu söylemiştir ve bu yüzden maddenin bilimsel yöntem kullanılarak incelenmesi yararlı bir iştir. Belirli bir felsefi ya da dini yaklaşıma sarılma nedenimiz, en azından kısmen, önümüzdeki kanıtları en kapsamlı ve tutarlı şekilde açıklıyor olmasıdır ki, bunları duyularımızla fark eder , aklımızla sorgular ve duygularımızla deneyimleriz. Başka bir deyişle belirli bir yaklaşımı, yaşamımıza anlam verdiği için kabul ederiz. Eğer dürüst ve tutarlı bir yaşamımız olsun istiyorsak, bilimsel incelemelerin bir parçası olduğu kanıtlar bütününün bizim felsefemizle uyum içinde olması gerekir. İmanımız ve günlük yaşamlarımız, inançlar ve uygulamaların oluşturduğu o kesintisiz dokunun bir parçası olmaldır.

    İnancın Ötesinde- D. ALEXANDER

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    Fırat Çölgeçen kardeşden alıntıdır

    #28403
    Anonim
    Pasif

    Aslında tüm bilim adamları, bilimle uğraşmaya başlarken, önceden sahip oldukları felsefi bağlılıklarını da beraberlerinde getirmişlerdir. Sahip oldukları dini ya da din karşıtı felsefelerini bilimin kendisinden çıkarmamışlardır. Bilim adamlarının işi dünyayı yetenekleri ölçüsünde en iyi şekilde açıklamak olduğu için , bu tamamen açıklayıcı ve çözümleyici girişim pekala bir felsefi görüşü destekleyen ya da çürüten kanıtlar sunabilir. Ancak bilim kendi başına asla evrenin neden varolduğu, ardındaki amacın ne olup olmadığı konusunda felsefi bir esas oluşturamaz.

    Bilinçli ya da değil, herkes günlük yaşamına bir takım varsayımlarla yaklaşır. Örneğin, bir hristiyan tanrı'nın duaya karşılık verdiğine ve kendi yaşamındaki olayların Tanrı'nın ilahi denetimi altında gerçekleştiğine inanır.Bunun genişletilmiş bir uygulamasını Elçi Pavlus'un şu sözlerinde görebiliriz: “Tanrı'nın, kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz. Ama herkesin aynı olaylara aynı açıdan bakacağı kesin değildir. Bir hristiyan bazı koşulların bir araya gelmesiyle Tanrı'nın etkisini görebilir, ama inanmayan biri onları ” sadece ” tesadüf ya da rastlantı diye kestirip atar.

    İşte inananlara yıllar boyunca – üzücü, neşeli ya da sadece dünyasal da olsa – her durumda, normal koşullarla açıklanamayacak bir huzur ve güven veren, hristiyanlık inancında Tanrı'nın egemen planını görmeleridir. Elçi Pavlus hristiyan deneyiminin bu yönünü, “Ben her durumda eldekiyle yetinmeyi öğrendim…İster tok ister aç, ister bolluk ister ihtiyaç içinde olayım, her durumda , her koşulda yaşamın sırrını öğrendim. ” diye yazarak açıklamıştır.

    Yaşama yaklaşımımızın altında yatan bu etkenler, yalnız günlük yaşamdaki olaylara verdiğimiz pratik ve duygusal tepkileri değil, aynı zamanda bizim bilime karşı tavrımızı da etkiler. Hristiyan, maddenin iyi olduğuna inanır, çünkü Tanrı onun iyi olduğunu söylemiştir ve bu yüzden maddenin bilimsel yöntem kullanılarak incelenmesi yararlı bir iştir.Belirli bir felsefi ya da dini yaklaşıma sarılma nedenimiz, en azından kısmen , önümüzdeki kanıtları en kapsamlı ve tutarlı şekilde açıklıyor olması ki, bunları duyularımızla fark eder, aklımızla sorgular ve duyularımızla deneyimleriz. Başka bir deyişle belirli bir yaklaşımı, yaşamımıza anlam verdiği için kabul ederiz.Eğer dürüst ve tutarlı bir yaşamımız olsun istiyorsak, bilimsel incelemelerin bir parçası olduğu kanıtlar bütününün bizim felsefemizle uyum içinde olması gerekir. İmanımız ve günlük yaşamlarımız,inançlar ve uygulamaların oluşturduğu o kesintisiz dokunun bir parçası olmalıdır. ( D. ALEXANDER – R. S. WHITE )

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    #28435
    Anonim
    Pasif

    Hristiyanlar, bilim adamlarının bir deneyi birden fazla kez tekrarlayıp aynı sonucu elde edebilmesinde, tanrı'nın güvenliğini görürler.

    Hristiyanlar aynı zamanda evrende kişiliğin de ortaya çıkmasına şaşırmazlar. Çünkü Tanrı, kişisel bir Tanrı'dır. Bir ateist için kendi varlığımız, çok kolay bir şekilde gerçekleşmeyebilecek olan, gizemli bir biyolojik olgudur. Ancak bir hristiyan, bizi var eden evrim süreci sayesinde Tanrı'nın niyet ve amaçlarının gerçekleştiğini görür. Bizim bu süreci, yüzyıl öncesinden biraz daha iyi kavramış olmamız, milyarlarca yıllık gezegen tarihi boyunca kelimenin tam anlamıyla ” yeryüzünün tozundan ” bizi oluşturarak amaçlarını gerçekleştiren Tanrı'ya olan hayranlık ve saygımızı azaltmaz.

    Teist bir evrende doğanın güzelliğinin bir de ek boyutu vardır.İnançlar ne olursa olsun, herkes çevresindeki dünyanın ya da gece gökyüzünün güzelliğini gözlemleyebilir. Ancak Yaratıcı Tanrı'nın gerçekliğini kabul ederler, bunu özel bir gözlükle görürüler. Dalgaların ihtişamında, başımızın üstünde dolaşan martıların çığlıklarında, uzaklardaki okyanusun enginliğinde, her şeye gücü yeten Tanrı'nın işlerini görüp Tanrı'yı yüceltirler. George Herbert'in Tapınak adlı eserinde ifade ettiği gibi:

    Kişi var , cama bakar.
    Gözlerini ona takar
    İsterse camın ötesini görüp
    Cennetin kapısını aralar . ( İnancın ötesinde )

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    #28442
    Anonim
    Pasif

    Galileo, Augustinus'un Kutsal Yazı'yla ilgili görüşlerinden çok etkilenmişti. Augustinus 4. yy.da, hristiyanları Kutsal Kitap'ı kelime anlamlarına göre yorumlamakta aşırıya kaçmanın tehlikeleri ve o günün “bilimi” ile çatışarak gereksiz yere aptal durumuna düşmemeleri için uyarmıştır.

    Engizisyona boyun eğmediği ve yaşamının sonuna kadar dünyanın güneşin çevresinde döndüğü yolundaki delillerin çok güçlü olduğu konusunda ısrarlı olduğu için Galileo'yu takdir etmeliyiz. Engizisyon mahkemesi, “Güneşin merkezde olduğu ve hareket etmediği, dünyanınsa merkezde olmadığı ve döndüğü şeklindeki yanlış fikrinden” vazgeçmesi için baskı yapmasına rağmen, Galileo ” Eppur si muove ” ( ama yine de dönüyor ) diye savunmaktan vazgeçmedi. Einstein'ın, ” Galileo bunu gördüğü ve özellikle de bunu bilim dünyasına üstüne basa basa soktuğu için modern fiziğin ve kuşkusuz tüm modern bilimin babası odur ” demesine yol açan da, Galileo'nun dünya hakkındaki gerçekler konusundaki inatçılığıydı.

    Geriye baktığımızda bu talihsiz olayı olduğu gibi görebiliriz : Güçlü bir kurum olan Katolik kilisesinin, inanç adına yersiz bir şekilde inançla ilgisi olmayan bir konuyu savunması ve bu durumun da modern bilimsel girişimin kurucularından olan ve Kutsal Yazı'nın yorumlanması konusundaki kavrayışı kendini eleştirenlerden çok daha sağlam olan biri tarafından eleştirilmesi. Zaten Galileo da hiçbir zaman kendi bilimsel çalışmasının kendi hristiyan inancı ile çeliştiğini düşünmemişti. Bu durum, dine aykırılıktan suçlu bulunduktan sonra Fransız bir meslektaşına yazdığı bir yorumdan da açıkca anlaşılıyor:

    Bana sonsuz teselli veren iki şey var. Birincisi yazılarımda Kutsal Kilise'ye karşı saygısızlığın en küçük bir izinin bile bulunamayacak olması; ikinciyse, yalnızca ben ve Tanrı tarafından bilinen, kendi vicdanımın tanıklığı. Ve O biliyor ki, uğruna acı çektiğim bu amaçta, birçokları daha büyük bilgiyle konuşmuş olsa da, hiçbiri, ilk dönem kilise babaları dahil, kilise hakkında benden daha hürmet ve şevkle konuşmamıştır.

    Bilim ve inancı nasıl ilişkilendireceğimiz konusunda Galileo olayından öğreneceğimiz çok şey var.

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    #28456
    Anonim
    Pasif

    Bazen hristiyanlar da ” bilim karşıtları ” takımına katılmış gibi görünüyorlar. Bunun bir nedeni , kendi bilimlerini kendi ateist ideolojilerini desteklemek için kullanmaya çalışan ateistlerdir. Bu konuda kurunun yanında yaşı da yakmamaya dikkat etmeliyiz. Bir ateist bilimsel bir kuramın saygınlığını kendi özel felsefesini desteklemek için kullanmaya çalıştı diye söz konusu kuramın yanlış olduğunu söyleyemeyiz. Bunun yerine, bilimleri ve felsefeleri arasındaki yanlış ( eğer yanlışsa tabii ) bağlantı dikkatlice ve anlaşılır bir şekilde aydınlatılmalıdır.

    Hristiyanların bilim karşıtı olmalarına yol açan başka bir neden de , onların bazı bilimsel gerçeklerin doğru olduğuna inanmak istememeleridir. Belki bu gerçekler onların en sevdikleri tanrıbilimsel yapıya uymamaktadır ya da belirli Kutsal Kitap ayetlerinin bazı özel yorumlarıyla uyuşmamaktadır. Doğru olmasını istediklerimizin değil, gerçekten doğru olanın gemisine binmeye dikkat etmeliyiz. Tanrı'nın yarattığı düzenin özelliklerini doğru ve eksiksiz bir şekilde betimlemek hristiyanların görevidir. Tanrı bizi dünya gezegeninde yaşamaya davet etmişken, Naima'da yaşamaya çalışmamalıyız.

    Belirli bir örneği ele almak gerekirse, bazı hristiyanların dünyanın yalnızca 10.000 yıllık olduğu konusunda ısrarcı davranarak devekuşları gibi davrandıkları izlenimini uyandırdıklarını göz ardı etmek çok zordur. Bugün var olan birçok farklı tarihleme yöntemi binlerce yıldan, milyonlara, milyonlarca yıldan da milyarlarca yıla kadar etkin tarihleme olanağı sağlamaktadır. Bu yöntemler dünyanın yaşının 4,56 milyar yıl civarında olduğunu göstermektedir. Yaratılış 1-3'ün belirli bir yoruma bağlı kalabilmek adına Tanrı'nın dünyası hakkında yapılan bu yoğun araştırmalara dayanan verileri reddetmek, gerçekten de kafayı kuma gömme eylemine benziyor. Her şey bir kenara, bu devekuşu tutumu, bilim çevrelerinde Müjde'nin saygınlığını yitirmesine yol açmakta ve saçmalıkları nedeniyle gündeme geldiklerinde ( genelde olduğu gibi ), bilim adamlarının tüm hristiyanların bağnaz olduklarını ve benzer çizgilerde inançlara sahip olduklarını düşünmelerine yol açmaktadır. ( D. Alexander – R. S. White )

    Rabbin sevgisi ve esenliği sizinle olsun.

    #28476
    Anonim
    Pasif

    Bilim adamları Kutsal Kitap'a inanabilr mi ?

    Yaygın görüş, Tanrı'ya inanmanın akılcı düşünce şekillerinden vazgeçmek anlamına geldiği yolundadır. Bu görüşün kapsamı, çoğunlukla Kutsal Kitap'la ilgili tartışmaları da içine alacak şekilde genişletilir. Kutsal Kitap modern bilimle çelişmez mi ? Dünya hakkındaki bilimsel anlayışımızın ışığında Kutsal Kitap'taki kanıtları nasıl yorumlamalıyız ?

    Kutsal Kitap'ın bin yıllık bir zaman dilimi boyunca, farklı yazın biçimleri kullanılarak, farklı dillerde yazılmış çok yazarlı bir ürün olduğunu hatırlamakta yarar var. Farklı yazın biçimlerinin kullanılmış olması özellikle önemlidir : Kutsal Kitap'ta şiir, düzyazı, tarihi öykü, peygamberlik yazısı, benzetme ve birçok başka yazın türü vardır. Okuduğumuz yazın türünü belirleme zahmetine katlanmadıkça ve yazının tarihsel ve kültürel geçmişi hakkında bir fikir sahibi olmadıkça okuduğumuzu yanlış anlama olasılığımız yüksektir.

    Bazı kişilerin, neredeyse iki bin yıl önce tamamlanmış bir yazı olan Kutsal Kitap'ın sayfaları arasında bilimsel bilgi bulmaya çalışmaları oldukça gariptir. Bilimsel yazın, yakın zamanda ortaya çıkmış bir yazı türüdür ve on yedinci yüzyılda Avrupa'da ilk bilimsel kurumların kuruluşuna ve ilk bilimsel dergilerin yayınlanmasına kadar pek ortaya çıkmış sayılmaz. Örneğin Kraliyet Akademisi ilk zamanlarında bilimsel raporların uzmanlaşmış bir dille ifade edilmesi için ortak bir çaba yürüttü. Bundan önce de bilimsel yazılar vardı tabi, ama bizim bugün ” bilimsel yazın ” olarak sözünü ettiğimiz türe hiç benzemiyordu. Bugün bilimsel yazındaki gelişme öyle bir düzeye geldi ki, artık farklı bilim dallarındaki uzmanlar, birbirlerinin makalelerini anlamakta güçlük çekiyorlar…….
    …… Kutsal Kitap anlatılarını bilimsel yazılarmış gibi okumak, bunların yazıldığı zamanda bilimsel yazının varolmadığı gibi gayet basit bir nedenle, yersizdir. Kutsal yazılar'ı yüzyıllar sonra ortaya çıkmış modern bir yazın biçimine uydurmaya çalışmanın hiçbir anlamı yoktur. ( ” İnancın Ötesinde ” )

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    #28489
    Anonim
    Pasif

    Günlük konuşmalarımızda olduğu gibi, Kutsal Kitap imgesel bir dil kullanır. Örneğin, güneşin ” doğduğundan ” ve ” battığından ” söz eder, tıpkı bizim gibi… Bu tür br dil , kendi günlük dilimizin gösterdiğinden farklı bir gökbilimine değinmez. Kolaylık sağlayan bir dildir. Yani Kutsal Kitap belirli bir gökbilimini öğretmez ve eski Yunan felsefecilerinin tersine , evrenin yapısıyla ilgili konulara özel bir ilgi göstermez. Ayrıca dünyanın dünyanın düz olduğunu da öğretmesi de söz konusu değildir ! Kutsal Kitap yazarları büyük olasılıkla, o zamanların diğer yazarları gibi dünyanın yuvarlak olduğunu biliyorlardı. Yeşaya 40:22 ayeti güçlü bir şekilde bunu göstermektedir ( ” Gökkubbenin üstünde oturan RAB' dir” ). Eski zamanlarda , hatta Orta Çağ Avrupa'sında , insanların dünyanın düz olduğunu düşündükleri fikri 19. yy.a kadar ortaya çıkmadı, ama aslında bunun tarihsel bir dayanağı yoktur. Plato ve Aristo gibi eski yunan felsefecileri kendilerini tutkulu bir şeki,lde dünyanın küresel olduğu düşüncesine adamışlardı.

    Kutsal Kitap yazarlarının ana amacı, Tanrı'nın yy.ar boyunca insanlarla – özellikle tarihleri boyunca İsrail halkıyla ve sonra da Nasıra'lı İsa'nın yaşamı, ölümü, dirilişi aracılığıyla – nasıl iletişim kurduğunu anlatmaktadır. İncil'in ilk dört bölümünden sonra ilk kiliselerin nasıl kurulduğunu anlatan bölüm gelir; bunu da bu ilk kiliselere yazılan mektuplar izler. Kutsal Kitap Tanrı'nın amaçlarının tarih boyunca gerçekleşmesine, bireylerin ve ulusların O'na verdikleri yanıtlara odaklanmıştır – bilimsel yazından oldukça farklı amaca sahip bir odaklanma… ( “Bilim, İnanç ve Etik Zorluklar ” )

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    #28516
    Anonim
    Pasif

    16. ve 17. yy.lardaki ilk bilim adamları ” Tanrı’nın iki kitabından” söz etmekten çok hoşlanırlardı : ” Doğa kitabı ” ve ” Kutsal Yazı kiitabı “. Tanrı’nın yarattıkları hakkında tam bir bilgiye sahip olabilmek için ikisinin de öğrenilmesi gerektiğini vurgularlardı. Tabi sınırlı anlayışımızın kendi başımıza çözemeyeceğimiz bazı çelişkilere yol açtığı zamanlar da yok değildir. Bilim adamları zaten birbierleriyle görünüşte çelişen kuramlar ve gözlemleri, karşıt halde tutmaya alışıktırlar – bu durum insanların genelde fark ettiklerinden çok daha sık oluşmaktadır. Örneğin ışığın davranışları hakkında bazen dalga kuramına göre düşünmek yararlıdır, başka koşullardaysa parçacık olarak düşünmek gerekir. Ayrıca bazen de var olan kuramlardan hiç birine uymayan gözlemler de vardır : Bu durum, kuramların terk edilmesini gerektirmez. Çünkü o kuramlar başka birçok olguyu açıklama konusunda gayet iyi iş çıkarmaktadırlar. Ancak, bilim tarihi tekrar ve tekrar bizim anlayışımızın sınırlı olduğunu ve tüm bilimsel kuramların daima değişebilir olan doğasını göstermeye devam etmektedir.Bu da bizim en azından, herhangibir şeyin olanaksız olduğunu ya da Kutsal Kitap’ta okuduğumuz bir şeyle günümüz bilimsel kuramları arasında uyuşmaz bir çelişki olduğunu varsaymadan önce şöyle bir duraklamamız gerektiğini göstermektedir.

    Her şeye rağmen Kutsal Kitap anlatıları gerçek mekanlara ve gerçek zamanlara sıkı sıkıya bağlıdır. Tanrı gerçek insanlarla, yazılmış ve gözlenmiş gerçek olaylar aracılığıyla iletişim kurar. Kutsal Kitap kuramsal bir ders kitabı ya da bir söylence değildir . Luka gibi yazarlar 1. yy. Filistin’inin tarihsel detaylarını doğru bir şekilde kaydetmek için çok titiz davrandılar. Bu, birçok arkeolojik bulguyla da doğrulandı. Ayrıca bazı yerlerde Kutsal Kitap bazı fiziksel olsyları anlatır ve ilke olarak bu olaylar bilimsel olarak yorumlanmaya açıktır. Örneğin, Mısır’damn kaçan İsrail halkının Kızıldeniz’i mucizevi bir şekilde geçmesi ve sonrasında onları takip eden firavunun ordusunun , Kızıldenz’in tekrar birleşmesiyle boğulmaları, bölgede gelgit ve rüzgarın birlikte bir oyun oynamasıyla pekala açıklanabilir. Zaten Kutsal Kitap’ın kendisi de güçlü bir doğu rüzgarının İsrail halkının geçebilmesi için suyu geri itmesinden söz ederek bu yolda ipucu veriyor. Hem Eski Antlaşma hem de Yeni Antlaşma yazarlarının bu olaydan çıkarttıkları önemli sonuç, Tanrı’nın bu olaylarda aktif olarak rol aldığı ve bu olayın gerçekleşmesini maksatlı olarak sağladığı yolundadır: Bu olay, Tanrı’nın zamanlamasının mükemmel olduğunu gösteren bir mucizedir. ( Denis ALEXANDER )

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    #28657
    Anonim
    Pasif

    Ancak, Tanrı’nın bu dünyanın ” normal” fiziksel düzeninde süregelen etkinliklerine dikkati çekmişken, bizim deneyimlerimizin dışında olan ve normal ” bilimsel ” nedenlerle açıklanması olası görünmeyen bazı olguların da varlığını anımsamamız gerekir. Örneğin, ölmüş insanlar tekrar yaşama dönmezler. Lazar öldüğünde ( Yeni Antlaşma’nın kaydettiği bir olay) arkadaşları ve komşuları onun öldüğünü kesin olarak biliyorlardı. İsa Mesih dört gün kadar sonra oraya geldiğinde , O’na Lazar’ın yattığı mezara girmemesi için yalvardılar. Çünkü bedenin kötü kokusunun dayanılmaz olacağını biliyorlardı ( Yu. 11:39 ). Ama İsa Mesih Lazar’ı ölümden diriltmeyi uygun gördü. O’nun bunu yapmaktaki tüm amaçlarını bilmesek de, İsa’nın Lazar’ın kızkardeşinin ve arkadaşlarının kederinden çok etkilendiğini ve ağladığını okumaktayız. Çarpıcı olan, İsa Mesih Lazar’ın çıkması için mezar taşının açılmasını emrettiğinde, bunu herkesin gözü önünde yapmasıdır. Böylece, izleyenler Tanrı’nın gücü aracılığıyla gerçekleştiğini bileceklerdi.

    İsa gözlerini gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: ” Baba, beni işittiğin için sana şükrediyorum. Beni her zaman işittiğini biliyordum. Ama bunu, çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim. “

    Aynı şekilde İsa Mesih’in dirilişi de bilimsel soruşturmaya açık bir olay değildir. Bilim tekrarlanabilir olayları araştırmakta iyidir, ama birçok tarihsel olay, o durumun doğası nedeniyle eşsizdir. Bilim kendi başına İsa Mesih’in dirilişi hakkında, Hastings Savaşı hakkında söyleyebileceğinden fazla bir şey söyleyemez.İddia edilen tarihsel olaylar, farklı türden kanıtların tartılıp değerlendirilmesini gerektiren bir dizi olaya dayanmaktadır. Görünüşe göre İsa Mesih’in bedensel olarak dirilişi lehine tarihsel kanıtlar oldukça güçlüdür ve zaten dönüm noktası olan bu olay olmadan hristiyan hareketi hiçbir zaman ileri gidemezdi.

    Eğer İsa Mesih iddia ettiği gibi gerçekten Tanrı’nın Oğlu’ysa, o zaman zaten ölümün O’nu mezarında tutmayı başarması şaşırtıcı olurdu. Yaşamın yaratıcısı ve sürdürücüsü olan bir varlığın ölüm tarafından yok edilebilmesi anlamlı olmazdı.Eğer dirilişlerin düzenli olarak her perşembe saat 13.00’te olduğunu bilseydik, tüm cihazlarımızı hazır edip kurallara uygun bir soruşturma yapabilirdik. Ancak bilim adamlarının bilim adamı olarak bu konuda söyleyecekleri hiçbir şey yok. Bununla birlikte bu tür olayların sonrasında dünyada oluşan ve gözlemleyebildiğimiz geri dönülmez değişimler olmuştur. İsa Mesih’in dirilişinin, hemen izleyen haftalarda O’nu gördüğünü söyleyen yüzlerce kişi dahil, milyonlarca kişi üzerinde derin bir etki yaptığı kesindir. İsa Mesih’in dirilişiyle ilgili kanıtları ne kadar dikkate alacağımız, elbette, evreni ayakta tutan yaratıcı bir Tanrı’nın varlığını dikkate almaya ne kadar istekli olduğumuza bağlıdır. ( Denis ALEXANDER )

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    #27975
    Anonim
    Pasif

    Bilim ve inanç arasındaki ilişkinin tarihi, insanlar Kutsal Kitap’ı bilimsel yazın içeriyormuş gibi okumaya başladıklarında neler olabileceğiyle ilgili ilginç ( ve bazen de iç karartıcı ) örnekler verir. Hemen akla gelen tarihi örneklerden biri, 17. yy. da Galileo ve Roma Katolik Kilisesi’nin Engizisyon mahkemesi arasındaki , dünyanın güneşin etrafında mı döndüğü, yoksa tam tersi mi olduğu konusundaki anlaşılmazlıktır. Sorunlardan biri, Aristo gökbiliminin kilisenin resmi öğretisinin içine çok fazla işlemiş olması ve bu yüzden de inancın bir parçasıymış gibi savunulmasıydı. Galileo ile aynı dönemde yaşayan Descartes’in,” Tanrıbilim , Aristo’nun o kadar etkisinde kalmıştır ki, farklı bir felsefenin,başta inanca ters düşer gibi görünmeden açıklanması neredeyse olanaksızdır. ” derken vurgulamak istediği nokta da tam buydu. Aristo’nun evreni, dünyayı, evrenin merkezinde hareketsiz; üzerinde ay, güneş, gezegenler ve yıldızların görkemli bir şekilde hareket ettiği eşmerkezli çemberlerle çevrelenmiş olarak gösteriyordu. Kuşkusuz, daha önce sözünü ettiğimiz gibi Kutsal Kitap’ta böyle bir gökbilimi bulunmaz. Ancak, Galileo’nun zamanındaki Roma Katolik Kilisesi, bu görüşü Galileo’nun Kopernik’i desteklemesine karşı sert bir şekilde savunmuştur.

    Galileo’yu eleştirenlerin bazıları, Kopernik görüşüne saldırmak için Kutsal Yazı ayetlerini kullanmaya çalıştılar. Örneğin, Pisa’lı felsefeciler, ” Dünya sağlam kurulumuş, sarsılmaz. “ diyen Mezmur 93:1’e dikkat çekip, bunun dünyanın fiziksel olarak hareketsiz olduğunu gösterdiğini iddia ettiler !Biz doğal olarak şimdi bu ayeti içinde bulunduğu bağlamda, olduğu gibi görüyoruz: Tanrı’nın görkem ve sadakatine bir övgü ilahisi… Kuşkusuz, son günlerine kadar inançlı bir Katolik olarak kalan Galileo de bu konuya bu şekilde bakmıştı. Hatta daha sonra Düşeş Kristina’ya Mektup ( 1615 ) adı altında yayınlanan uzun bir mektup yazmıştır. Bu mektupta Kutsal Yazı ayetlerini bağlamı dışına çıkaran yalnış yorumlamaların tehlikelerine işaret etmişti. Galileo’nun işaret ettiği bu nokta, bu sözleri kendi güçlü ifadesiyle ilk yazdığı zaman olduğu kadar bugün de geçerlidir:

    Eğer fikirlerimi özgürce söylememe izin verirseniz, şunu eklemeliyim: Belki de, her sığ ve bayağı yazarın yazılarına, Kutsal Kitap’ın doğru anlamından uzak bir mantıkla yorumlanmış ( ya da aslında çarpıtılmış ) alıntılar ekleyerek ve böylece yazılarında gösterişli süslemeler yaparak, onlara bir yetkinlik havası vermesini engellemek için önlemler almak, Kutsal Yazılar’ın özüne ve görkemine duyulan saygının gereğidir.

    Galileo, Augustinus’un Kutsal Yazı’yla ilgili görüşlerinden çok etkilenmişti. Augustinus 4. yy. da, hristiyanları Kutsal Kitap’ı kelime anlamlarına göre yorumlamakta aşırıya kaçmanın tehlikeleri ve o günün “bilimi ” ile çatışarak gereksiz yere aptal durumuna düşmemeleri için uyarmıştır. ( ” İnancın Ötesinde ” )

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    #28712
    Anonim
    Pasif

    :alkis: Engisizyona boyun eğmediği ve yaşamının sonuna kadar dünyanın güneşin çevresinde döndüğü yolundaki delillerin çok güçlü olduğu konusunda ısrarlı olduğu için Galileo’yu takdir etmeliyiz. Engisizyon Mahkemesi, ” Güneşin merkezde olduğu ve hareket etmediği, dünyanınsa merkezde olmadığı ve döndüğü şeklindeki yalnış fikrinden “ vazgeçmesi için baskı yapmasına rağmen , Galileo “ Eppur si muove ( ama yine de dönüyor) diye savunmaktan vazgeçmedi. Einstein’in “Galileo bunu gördüğü ve özellikle de bunu bilim dünyasına üstüne basa basa soktuğu için, modern fiziğin ve kuşkusuz tüm modrn bilimin babası odur ” demesine yol açan da, Galileo’nun dünya hakkındaki gerçekler konusundaki inatçılığıydı.

    Geriye baktığımızda bu talihsiz olayı olduğu gibi görebiliriz. Güçlü bir kurum olan Katolik Kilisesi’nin, inanç adına yersiz bir şekilde inançla ilgisi olmayan bir konuyu savunması ve bu durumun da modern bilimsel girişimin kurucularından olan ve Kutsal Yazı’nın yorumlanması konusundaki kavrayışı kendini eleştirenlerden çok dah sağlam olan biri tarafından eleştirilmesi. Zaten Galileo da hiçbir zaman kendi bilimsel çalışmasının kendi hristiyan inancı ile çeliştiğini düşünmemişti.Bu durum, dine aykırılıktan suçlu bulunduktan sonra Fransız bir meslektaşına yazdığı bir yorumdan da açıkca anlaşılıyor:

    Bana sonsuz teselli veren iki şey var. Birincisi, yazılarımda Kutsal Kilise’ye karşı saıgısızlığın en küçük bir izinin bile bulunamayacak olması; ikincisiyse, yalnızca ben ve Tanrı tarafından bilinen, kendi vicdanımın tanıklığı ve O biliyor ki, uğruna acı çektiğim bu amaçta, birçokları daha büyük bilgiyle konuşmuş olsa da, hiçbiri, ilk dönem kilise babaları dahil, Kilise hakkında benden daha hürmet ve şevkle konuşmamıştır. ( Robert S. WHITE )

    Rabbi,n sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    #28790
    Anonim
    Pasif

    Bilim ve inancı nasıl ilişkilendireceğimiz konusunda Galileo olayından öğreneceğimiz çok şey var. Alacağımız önemli derslerden biri, Kutsal Kitap’taki ayetleri bağlamları dışına zoraki çıkarıp yazarının hiç amaçlamadığı anlamlar vermememiz gerektiğidir. Bu düşünce, günümüzde ” Genç Dünya Yaratılışcıları ” ( Young Earth Creationists ) diye adlandırılanların iddialarındaki duruma tam uymaktadır. Genç Dünya Yaratılışcıları’nın Kutsal Kitap tarafından desteklendiğini düşündükleri iddialarına göre dünyanın yaşı, 4,5 milyardan fazla olduğunu gösteren bilimsel kanıtlara rağmen, ancak 10.000 yıldır. Eğer dünyanın yaşının milyarlarca yıl olduğunu gösteren bir ya da iki bilimsel gözlem olsaydı, eski dünya düşüncesine haklı olarak fazla sarılmazdık. Ama dünyanın yaşını gerçekten ölçmek için onlarca bağımsız yöntem var ve bunlar tutarlı sonuçlar veriyorlar; ayrıca, kayaların jeolojik tarihlemesinde kullanılan aynı fiziksel sabitler, biyoloji, biyokimya , astronomi, parçacık fiziği ve kimya gibi çok farklı bilim dallarının da temel direğini oluştururlar. Hastanedeki meme kanserini tespit eden cihazın yapımında kullanılan fizikle, Grönland’daki eski bir kaya parçasının yaşını belirlemek için kullanılan fizik, aynı fiziktir. Kayanın yaşı gibi bir kanıt parçasını , buna bağlı farklı koca bir bilim dalını alaşağı etmeden gözardı edemeyiz. ( D. A. – R. S. W. )

    Rabbin sevgisi ve esenliği sizinle olsun.:elsalla:

    #28836
    Anonim
    Pasif

    ” Genç Dünya Yaratılışcıları ” Kutsal Yazı’yı nasıl yorumluyorlar ? Genç Dünya Yaratılışcıları düşüncelerini Yaratılış Kitabı’na dayandırıyorlar – soyağaçlarındaki yılların toplanması ve Yaratılış 1. bölümdeki ” gün ” lerin kelime anlamında 24 saatlik günler olduğu varsayımına dayanmaktadırlar. Ancak yaratılış anlatıları eski bir evrenle de pekala uyumludur. Kutsal Kitap2taki yaratılış anlatısının özü, Tanrı’nın evreni amacı dahilinde, bir düzen içinde ve en önemlisi, insanların yaşaması ve kendisiyle sevgi dolu bir ilişki içinde olmaları niyetiyle yarattığıdır. Yaratılış Kitabı’nın ilk birkaç bölümünde bile farklı yazın türleri vardır ve biz bu yüzden yorumlarımızda dikkatli olmak zorundayız. Örneğin Yaratılış 1:1 – 2:3 arasındaki bölümler, Yaratılış 2:3 – 4:26’dan farklı bir tarzdadır. Yaratılış 1:1 – 2:3, Kutsal Kitap’ın kurtuluş öyküsüne görkemli bir giriş gibi duran, Tanrı’nın genelde yarattıklarıyla, özeldeyse insanla olan ilişkisindeki ” temel kuralları ” veren, tam bir tanrıbilimsel makale ya da bildiri gibidir. Böylee bir yazıyı bilimsel bir anlatım gibi yorumlamak, düpedüz esinlenmiş yazarın değinmek istediği noktayı gözden kaçırmak demektir.Augutinus; İ.S. 391 yılında yayınlanan yaratılış hakkındaki büyük yorum kitabında, Yaratılış Kitabı’nın 1. bölümüyle ilgili şunları yazmıştır: Hiçbir hristiyan bu anlatının mecazi anlamda alınmaması gerektiğini söyleyemez. ”

    ……..

    Örneğin dünya üzerindeki sıcaklık, başka gezegenlerde olduğu gibi, 100′ C nin üzerine çıksaydı tüm su buharlaşır ve bizim bildiğimiz şekliyle tüm yaşam sona ererdi. Bunu şaşırtıcı bir rastlantı olarak görebiliriz. Hristiyan bakış açısından dünyayı yaşama uygun bir yer olarak sürekli ayakta tutan Tanrı’nın takdirinin bir örneği olarak da .
    ……

    Yani bilim adamları Kutsal Kitap’a inanabilir mi ? Tabi, bilimsel bir yazınmış gibi okumaya çalışmak gibi çağdışı bir yaklaşımı denemedikleri ve anlatıların bilimin sorduklarından çok daha farklı sorularla ilgili olduğunu unutmadıkları sürece. ( D. A. – R. S. W. )

    Rabbin sevgisi ve esenliği sizinle olsun.:elsalla:

    #28871
    Anonim
    Pasif

    Yaratılış ve evrim konusu, 21. yy. konusu olmaktan çok, 19. yy. konusudur. 19. yy. hristiyan düşünürleri, konuyu yeterince gündeme getirdikleri ve hem bilime hem de Kutsal Kitap’a hakkını veren oldukça tatmin edici bazı sonuçlara ulaştıkları için , bu tartışmanın 20. yy. da nasıl tekrar canlandırıldığını ve konunun hala da etkin kaldığını görmek gerçekten şaşırtıcı. Bunun ilgi çekici bazı özel tarihsel nedenleri vardır.
    ……..

    Dini ve din karşıtı tartışmalarda kullanılmanın yanı sıra , çeşitli zamanlarda evrim ırkçılık, kapitalizm, komünizm ve daha birçok ” izmleri ” desteklemek için kullanıldı !

    Bu gözlemlerden anlaşılacağı gibi ” yaratılış ” ve ” evrim ” tartışıldığında çoğunlukla kafalar karışıyor. Anahtar öneme sahip bu karışıklığın nedeni, tartışmaya katılan kişilerin bu sözcüklerin anlamı konusunda oldukça farklı düşüncelere sahip olmalarıdır.Bu durumda katılımcılar, karşıt amaçlara yönelik konuştukları için tartışmaları aydınlatmak yerine kışkırtıyorlar. Biyolojik Darwin kuramı ile , Darwin’den bu yan çeşitli kişilerin bu kuramdan türetmeye çalıştıkları felsefeler arasında önemli fark var. Bu felsefelerinin çoğunun ayrışık oluşu , hiçbirinin mantıksal olarak evrim kuramını baz almadıkları, tersine onun üzerinde asalak olabilecekleri konusunda bizi uyarmalıdır. Bilim tarihinin incelenmesi, bilimsel kuramların, özellikle de ” büyük kuramların “, ideolojik nedenlerle kullanıldığı birçok örneği gözler önüne serer.Yaygın strateji, kuşkulu savlar kullanarak ya da tekrarlanan ifadelerle belirli bir stratejinin belirli bir bilimsel kuramla yakından ilişkisi olduğunu ima etmektir. Bu şekilde her tür fikir, bilimin büyük kuramlarında ilerleyebilir. Sonuçta, bağlantılı ideolojiler gelişip ağırlaşınca hız keserler. Evrim kuramı da sıkça böyle bir kaderi paylaşmıştır. Yaratılış ve evrim konusunda anlamlı bir tartışma yapabilmek için bu terimlerin anlamlarını açmaya biraz zaman harcamalıyız. ( D. A. – R . S. W. )

    Rab, izin veririse; gelecek yazıda, ” Biyolojik evrim” üzerinde duracağız.

    Rabbin sevgisi ve esenliği sizinle olsun .:pervane:

    #28906
    Anonim
    Pasif

    Bu bölümün amacı, kendi başına evrimden yana ya da evrime karşıt yanıtları ele almak değildir – bu konu herhangibir üniversitenin donanımlı biyoloji ders kitabında incelenebilir. Amaç daha çok biyologların evrimden söz ederken ne kastettiklerini anlamaktır. Biyologlar ” evrim ” sözcüğünü güncel olarak kullandıklarında , bir toplumda nesiller boyunca devam eden bir sürecin kalıtım yoluyla aktarılabilen değişimlere yol açması olgusundan söz ederler. Kalıtım yoluyla aktarılabilen değişimler genler aracılığıyla gerçekleşir. Gen, nesiller boyunca değişmeden aktarılabilen bir kalıtsal birimdir. Gen havuzu bir türdeki ya da topluluktaki tüm genlerin oluşturduğu kümedir. Bu nedenle biyologlar evrimi gözlemlediklerini söylediklerinde, bu bir topluluktaki gen sıklığında değişim olduğunu fark ettikleri anlamına geliyor. Evrim süreci üç kısa ifadeyle özetlenebilir: Genler değişime ( mutasyon ) uğrar, bireyler ayıklanır, topluluklar evrim geçirir.

    Bu yüzden, evrim morfolojik değişim olmadan, yeni bir organizmanın genel yapısında ve görünümünde gözle görünür herhangi bir değişiklik olmadan da gerçekleşebilir. Aynı şekilde morfolojik değişiklik de evrim olmadan gerçekleşebilir.Örneğin, insanlar günümüzde geçmişe göre daha uzun boylular. Bunun nedeni genetik değişimler değil, daha iyi beslenmedir. Evrim yalnızca kalıtsal olarak aktarılabilir değişimlerle ilgilidir.

    Evrimin gerçekleşmesi için, yani bir toplulukta nesiller boyunca kalıtsal olarak aktarılabilir değişmelerin olması için, genetik çeşitliliği oluşturan ya da çoğaltan ve azaltan mekanizmalar varolmalıdır. Kişile evrim hakkında konuştuklarında, çoğüunlukla onu açıklamak için kullanılan mekanizmaları , olgunun kendisiyle karşılaştırırlar.

    Rabbin sevgisi ve esenliği sizinle olsun.:elsalla:

15 yazı görüntüleniyor - 1 ile 15 arası (toplam 39)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.