Bergama’daki Kiliseye Mektup

  • Bu konu 1 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25778
    Anonim
    Pasif

    :kiliseye:
    Bergama’daki Kiliseye Mektup

    (Hanspeter Tiefenbach)

    Bergama`daki kilisenin meleğine yaz. İki ağızlı keskin kılıca sahip olan şöyle diyor:
    `Nerede yaşadığını biliyorum; Şeytan`ın tahtı oradadır. Yine de adıma sımsıkı bağlısın. Aranızda, Şeytan’ın yaşadığı yerde öldürülen sadık tanığım Antipa`nın günlerinde bile bana olan imanını yadsımadın.

    Ne var ki, birkaç konuda sana karşıyım: Aranızda Balam`ın öğretisine bağlı olanlar var. Putlara sunulan kurbanların etini yemeleri, fuhuş yapmaları için İsrailoğulları`nı ayartmayı Balak`a öğreten Balam`dı.

    Bunun gibi, sizin aranızda da Nikolas yanlılarının öğretisine bağlı olanlar var.
    Bunun için tövbe et! Yoksa yanına tez gelir, ağzımdaki kılıçla onlara karşı savaşırım.

    Kulağı olan, Ruh`un kiliselere ne dediğini işitsin. Galip gelene saklı mandan vereceğim. Ayrıca, ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.` (Esinleme 2:12-17).

    Tarihi ve Coğrafi Konumu

    İsa Mesih, üçüncü mesajını, Bergama’daki izleyicilerine gönderiyor. Bu mektup, parlak bir geçmişe sahip, kültürel zenginlik ve çok sayıda dini tapınakla ün kazanmış bir şehirde yaşayan inanlılara yazmıştır.

    Bir Krallık Doğuyor

    Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos’un ölümünden sonra Pergamon İ.Ö 281 yılında bağımsızlığını ilan etti. Trakiya kralı Lysimakhos’un kalede sakladığı 9000 talant değerindeki gümüşe el koyan Bergama, bununla yeni başkent olarak hızla gelişen Attaloslar (Bergama krallarının mensup olduğu Hellenistik dönem hanedanı) krallığının temelini atmış oldu. 150 Yıldan sonra kısa bir sürede Pergamon muhteşem bir şehir durumuna dönüşerek askeri gücüyle egemenliğini çok büyüttü. Başlangıçta sınırları kalenin burçlarından rahatlıkla görülürken, siyasi otoritesi zamanla Ege bölgesinin önemli bir kısmını içine alarak güneyde Akdeniz kıyılarına, doğuda Anadolu’nun iç kısımlarına kadar uzandı.

    Mirasçı Aranıyor

    İ.Ö. 133 yılında kendi halkınca nefret edilen, korkak ve Pergamon’un son kralı olarak tarihe geçen Attalos 3. krallığı vasiyetiyle Roma’da bağladı. Romalılar ilkönce Bergama’yı başkent rolünde bıraktılar. Böylece kendi egemenliklerinde Roma’nın Asya ilini kurdular. İ.S. 29 yılında ise Efes başşehir durumuna getirildi.

    Kültür Koşusu

    İzmir’in yaklaşık 70 km kuzeyinde bulunan Bergama, ekonomik yönden Efes, ve Smyrna için bir rakip olmadıysa da kültürel açıdan rolünü çok iyi oynadı. Dünyanın dört bir tarafından gelen heykeltraşlar, müteahitler, öğretmenler ve şairler sanatlarını destekleyen Attaloslar hükümdarlarının emrinde çalışmaktan mutluluk duydular.
    200.000 yazılı tomara sahip olan Bergama üniversitesi dünyaca ünlüydü, çünkü bu yazılı eserlerle İskenderiye’den sonra ikinci büyük kütüphaneydi. Önceleri Mısır’dan ithal edilen Papirus yazı malzemesinin Bergama’ya uygulanan ambargonun nedeni tam olarak bilinmiyor. Kimine göre Attaloslar en büyük kütüphaneye sahip olmak arzusuyla İskenderiye’nin kütüphane yöneticisine, kendi yanlarına ‘transfer’ etmek için rüşvet önermişler. Bunu fark eden İskenderiyeliler de Bergama’ya ‘ambargo’ uygulayarak Papirus göndermemişlerdi.

    Başkalarına göre bu durum sadece rakibi daha küçük tutmak amacıyla yapılmış bir önlemdi. Bütün bunlardan sonra Bergama’nın hayvan derilerini özel bir şekilde hazırlayıp yazı malzemesi olarak kullanmaya başladıkları kesin bir şekilde biliniyor. Pergamon’un adından titreyen ‘parşömen’ yazı malzemesi çok daha dayanıklı olduğundan giderek o zamana kadar hakim olan papirüsün yerini almaya başladı.
    Ama maalesef Bergama sadece bu önemli buluştan veya çeşitli sanat dallarını desteklemesinden dolayı ün kazanmamıştır. Ayrıca Athena, Asklepios, Demeter, Dionysos ve Zeus’un onuruna yapılmış kült ve tapınak yerlerinden dolayı da ünlenmiştir.

    İsa Mesih’in Kimliği
    En Yüce Yetki

    İsa Mesih bu topluluğa, Tanrı’ın diri Sözü için bir betim olarak kullanılan (İbraniler 4:12), iki ağızlı kılıçla görünüyor (Esinleme 1:16; 2:16; 19:15-21). Tanrı’nın keskin Sözü ve ışığı, karanlığı ayırdığı gibi, kendi halkı ile dünyayı da ayırıyor ve dünyayı günah için yargılıyor. Rab topluluğuna konuşurken birinci bölümden gelen bu manzarayı boşuna kullanmıyor.

    Bergama Kilisesinin Özellikleri

    Kötü Komşu

    Bir kez daha İsa Mesih’in bildiğini okuyoruz. Onların nerede yaşadıklarını ve oradaki durumun ne olduğunu; ‘Şeytan’ın tahtının orada’ olduğunu Rab biliyor (ayet 13). Şeytan’ın tahtı konusunda yorumcular aşağıda sıralanan şu görüşlerde bulunuyorlar:

    1.Zeus Sunağı
    Pergamon, kendini Yunanlılar’ın yaşam tarzı ile inançlarının savunucusu olarak görürdü. İ.Ö 230 yılında Analoslar sürekli olarak krallığı tehdit eden; dizginlenmesi zor Keltlere karşı önemli bir zafer kazanmıştı. Bununla, bir zamanlar Britanya kralı tarafından Avrupa’dan ülkeye çağrılan ve arazilerini sürekli genişletmeye çalışan Galya kökenli yerleşimciler, kendilerine gösterilen Galatya bölgesiyle yetinmek zorunda kaldılar. Bergamalılar bunun üzerine kendileri için, korkulan bu güçlü düşmana karşı zafer sağlayan Zeus’a, dağın düz bir yerinde yaklaşık dokuz metre yüksekliğinde bir sunak inşa ettiler. Bu sunak kocaman alt yapısı ve şekliyle büyük bir tahtı andırırdı. Her gün sunuların dumanı gökyüzüne yükselirdi. Willam Barclay, bu sunağın Şeytan’ın tahtı olarak düşünüldüğü görüşe katılmamaktadır. Çünkü, Yuhanna’nın yaşadığı ve kiliselere bu mektupları yazdığı yıllarda (İ.S. 96) Yunanlılar’ın inanıp onurlandırdıkları ilahların, artık pek önemli olmadıklarına dikkat çekiyor.

    2. Asklepios

    Yunanlılar’ın ve Romalılar’ın iyileştirme biliminin ilahı olan Asklepios (Asklepieion) tapınağının ise o günlerde varlığının doruğunda olduğu söyleniyor. Şifa tanrısı dünyanın dört bir yanından yardım arayanları bir mıknatıs gibi kendine çekerek antik çağların Lourdes’i adını almıştır. Asklepierion tesisi, şifa banyoları olan bir nevi hastaneydi. Birçok rahibin yanı sıra doktorlar da hizmet ediyordu. İkinci yüzyılın başında bunların arasında ünlü doktor ve yazar Galen de vardı. Çoğu zaman hastaların iyileşmesi Asklepios tanrısının müdahalesine bağlanır ve kendisine kurtarıcı anlamına gelen ‘soter’ adı verilirdi.
    Bu konuda Barclay; ‘belki de sevdikleri Rab’bin adlarından olan bu ismi, Yunanlılar’ın bu puta vermiş olmalarından, Mesih inanlıları çok üzüntü duyarak rahatsız oldular’ diyerek düşüncelerini ifade eder. Bunun yanı sıra Asklepios, doktorların sembolü haline gelen ve bir sopanın üzerinde tek yılan figürü olan ‘Akulapsopası’ ile sembolize ediliyordu. Kutsal Kitap’ın hem Eski hem de Yeni Antlaşması’nda yılan Şeytan’ın bir betimidir. Bu da Şeytan’ın tahtını ‘Asklepieion tesisinde’ göstermek için bir başka kanıt sayılabilir. (Şeytan kelimesini burada küçük harflerle yazılmasının nedeni onun esasında bir özel isimden çok bir sıfat olduğu içindir. İbranice’de ‘satan’, Grekçe’de ‘satanas’ kelimesi esasında ‘düşman’, ‘hasım’ veya ‘karşı koyan’ anlamı taşır. Burası hariç İncil’in kullandığı yazma şeklini kullandım.)

    3. İmparatora Tapınma

    Bazı yorumcular ise İsa Mesih’in; ‘Nerede yaşadığını biliyorum; Şeytan’ın tahtı oradadı’ diye söylediği sözlerin İmparator kültünü kastettiğini düşünürler. Roma, egemen olduğu bütün ülkeler ile onların geleneklerini birleştirerek nasıl bir arada tutacağı sorunuyla karşı karşıyaydı. Birçok devlet Roma’nın sağladığı düzen sayesinde barış ve zenginliğe eriştiği için onda ilahimsi bir yapı gördüler.
    İ.Ö. 195 yılında İzmir’de Roma ruhuna (Dea Roma) bir tapınak adanmıştı. Bu ruhun bedenleşmesi ise tabii ki imparator Sezar’da bütünleşti. Roma illerindeki şehirler imparatorun onuruna birer tapınak inşa edip onun bekçiliğini yapma ayrıcalığına sahip olmak için birbirleriyle yarıştılar. İşte bu durumu gören Roma, dünya egemenliğini bütünleştirecek ilkeyi keşfetti. Roma sınırlarıiçinde yaşayan her kişinin, yılda bir defa imparator tapınağına gelerek ‘imparator Rab’dir’ diyerek bir miktar tütsü yakması gerekliydi. Bunu yerine getiren vatandaşa ibadet gereğine uyduğunu belgeleyen bir yazı veriliyordu. Roma bu yasayı koyarken dini bir törenden çok siyasi birliği düşündü. Hiçbir zaman bu töreni tek ibadet şekli olarak uygulamayı da tasarlamamıştı. İmparator tapınışına katıldıktan sonra, genel düzen ve ahlak kurallarına göre ibadet edebilirdi.
    Ama hiçbir Mesih inanlısı böyle bir tanıklıkta bulunmayacaktı. Hristiyanlar için tek bir RAB (Kyrios) vardı, o da İSA MESİH’ti. Yöneticiler onların bu görüşlerini anlayamadılar ve onun için Mesih İnanlılarında dinlerinin yasaklanmasını gerektiren devrimci bir güç gördüler. Yörenin ilk imparator tapınağı İ.Ö. 29 yılında Sezar Avgustus’un onuruna Bergama’da inşa edildiği için şehir Asya ilindeki kült merkezi durumuna gelmişti. Bu, orada oturan Mesih İnanlılarının üzerine her an bir kılıcın inebileceğinin göstergesiydi.
    Bu durumda bazı teologlar ‘Şeytan’ın tahtı’ için en ikna edici kanıtı görüyorlar. Mesih inanlılarına göre sevdikleri Mesih için kullandıkları ünvanı Roma imparatoruna atfetme zorunluluğundan daha şeytani bir eylem olamazdı.

    #31619
    Anonim
    Pasif

    Antipa’nın Günleri

    Mesih, 13. ayette zulmedenlerin baskısına karşın büyük bir kararlılıkla nasıl kendisine sadık kaldıklarını anmısayarak çocuklarını övüyor. Antipa’nın günlerinde baskı çok büyük olsa gerek. Buna rağmen İnanlılar RABLERİ’ni inkar etmediler. ‘Antipa’, ‘Herkese karşı’ anlamına geliyor. Bir söylentiye göre İnanlılar Topluluğuna zarar verip, onların ruhsal meyvelerini engeleyen her şeye karşı koyan bu adam, bakırdan yapılmış bir boğanın içine yerleştirilerek ateşin üzerinde ölüme bırakılmıştır. Muhtemelen Antipa’ya yapılan ölüm işkencesi bütün topluluğa göz dağı vermek amacını da güdüyordu.

    Ya Benim Yaşadığım Ortam?

    Bugünlerde de bazı İnanlılar Mesih’i izlemenin hiç de kolay olmadığı yerler ve yörelerde bulunuyorlar. Rab İsa onlara; ‘nerede yaşadığını biliyorum’ diyor (bkz.Mezmur 139). En basit çözüm, örneğin yer değiştirmek, her zaman doğru olan değildir. Oturacağımız yer veya yapacağımız iş gibi en kişisel kararlarımızda Tanrımız’a danışmakla çok iyi ediyoruz. Bir çocuk ilahisinde şu sözler yer almakta: ‘İnanlılar aydın ışıkla parlamalı’ ve biraz sonra ‘her biri Rab’bin onları koyduğu yerde’ diye devam ederek bu önemli mesajı içeriyor.

    Sitem

    İçlerindeki Sapkınlıklar

    Ayet 14 ile 15’te Rab topluluğunu uyarıyor, çünkü aralarında bulunan ve Balam’ın öğretisine sadık kalanlar ile Nikolas yanlılarının çalışmalarına tahammül ettiler. Mesih gibi Efes kilisesi de Nikolacılar ismiyle de bilinen bu saptırıcı grubun işlerinden nefret ettikleri için Rab’den övgü topladılar. Burada ise bu yıkıcı öğretinin kök salıp yayılmasına göz yumulmuştur. Nikolacılar putperest inançlar veya Romalılar’ın zulmü gibi dıştan gelip rahatlıkla tespit edilen bir ‘düşman’ değildi. Onlardan çok daha tehlikelisi, sapkınların kendi aralarında bulunmalarıdır. Onlar amaçlarının Mesih inancını yıkmak değil ama, çağdaş ve gelişmiş bir şekilde yeniden sunmaya gayret ettiklerini iddia ettiler. Buna benzer şeyleri bugün de duymuyor muyuz?

    Ayrıca Nikolas yanlılarının ve Balam öğretisine sadık kalanların esasında aynı grup insanlardan ibaret olduğu dikkat çeker. Nikolas, Grekçe’de ‘halkı yenen’ anlamına geliyor. Balam ise İbranice’de ‘halkı mahveden’ anlamıyla bu sözlerin karşılığı oluyordu.

    Balam Yanlıları

    Balam Kutsal Kitap’ta Çölde Sayım 15:1 vd.; 25:1 vd.; 31:16 ve 2.Petrus 2:15 ile Yahuda 11’de karşımıza çıkar ve İsrail halkının putperestliğe ve cinsel ahlaksızlığa sapmasından sorumlu tutulmaktadır. Bu da Şeytan’ın İsrail halkını ve inancını yok etmek için yaptığı bir başka tehlikeli denemeydi. Bunu başarabilseydi, her zaman ana hedefi olan Mesih çizgisini kesip Tanrı’nın vermiş olduğu vaatleri boşa çıkmasını sağlardı. Düşmanın aynı şeyi Eski Antlaşma’nın başka yerlerinde, özellikle Ester kitabında, Yahudileri tamamen yok etme çabasını güttüğünde de görebiliriz.

    Nikolas Yanlıları

    Birinci yılın Nikolas yanlıları hakkındaki bilgilermiz, üçüncü yüzyılda aynı adı taşıyanlara göre çok daha azdır. Bazılarına göre bu grup bir zamanlar Stefanos ile birlikte hizmet görücü olarak seçilen (Elçilerin İşleri 6:5) ama daha sonra yoldan saparak gevşek bir yaşam biçimini savunmuş Antakyalı Nikolas’ın yanlıları olduğunu düşünürler. Başka bir kilise babası ise bu söylentiye karşı koyarak Nikolas’ı koruyup hizmet görücünün öğrettiği: ‘benlik inkar edilmeli’ sözünün tersine çevrildiğini savunuyordu. Nikolas’ın öğrettiği, benliğin isteklerinin üstesinden gelme gereğine karşın bu saptırıcılar bu tutkulara özgürlük vermeyi destekliyordu.

    Nikolas yanlıları kiliselerde dünya ile uyuşma yollarına giderek ödün verme öğretisini savundular. Bununla ahlaksal çöküntüye neden oldukları bilinen kesin gerçeklerdendir. Balam öğretisini yayanlar, aynı şekilde Mesih İnanlılarına yaşadıkları denenmeler karşısında, inanlı olmayan eşlerle evlenmenin yanlış olmadığı, cinsel ahlaksızlığın hafif bir kaçamak olduğu ve putlara verilen kurban ayinlerine katılma serbestliğini de öğrettiler. Böylece Elçilerin İşleri 15:28-29’da Yeruşalim konseyinde, çeşitli uluslardan, milletlerden gelen inanlılar için uygun görülen kurallara karşı koydular.

    Kutsal Kitap Karması
    Bu sahte öğretmen ile sapıkların ortaya koydukları nedenler daha sonra Ginostiklerin de öne sürdüklerine benzerlik göstermiştir. Örneğin: ‘Şeriatin zamanı geçmiştir. Onun için yaşamı kısıtlayan kural ve yasa kalmadı. Mesih inanlısı şimdi istediği her şeyi yapmaya özgürdür’ gibi sözler ortaya attılar. Bu tür sloganları ortaya koyarken inanlının özgürlüğünü dizginsizlikle karıştırdılar. Pavlus bu konuda Galatyalılar’a yazarken 5:13’te şunları söylüyor: ‘Kardeşler, siz özgür olmaya çağrıldınız. Ancak özgürlüğünüz doğal benliğe fırsat olmasın’.
    Benzer şekilde Nikolacılar da şu düşünceyi yürütmüş olabilir: ‘İnsanın bedeni zaten kötüdür; sadece onun ruhu iyidir, onun için imanlı, bedeniyle istediğini yapabilir. Çünkü beden zaten yok olacaktır, bu nedenle tamamen önemsizdir’. Peki Mesih inanlısının bedeninin Kutsal Ruh’un tapınağı olduğunu ifade ederken ayetleri ne yapmalı? (bkz. 1.Korintliler 3:16; 6:19).
    Ayrıca Tanrı’nın lütfunu öyle çarpıttılar ki, onun koruması altındaki kişinin istediğini yapabileceğini söylediler. Çünkü, ne de olsa inanlı sonra Tanrı’nın huzuruna çıkıp yaptığı her şey için af dileyebilir. Pavlus, Galatyalılar’a yazarken şöyle dedi: ‘Aldanmayın, Tanrı alaya alınmaz. İnsan ne ekerse onu biçer’ (Galatyalılar 6:2).

    Bu yanlış öğreticiler Mesih inancının önemli doktirinlerini temel bağlantılarındana koparıp karıştırdıklarından kiliseler için büyük bir tehlike oluşturdular.

    Kolayca Kananlar

    Nasıl oldu da, bu kadar çok sayıda kişi onlara kandı? Bu tür problemlerin zeminini topluluk üyelerinin farklı farklı inanç, uygulama ve değerlere sahip olan Yahudi, Grek, Romalı ve nice başka ulus ve etnik gruplardan insanlar aynı şehirde yaşadılar. Ayrıca Bergama’da inanlı olmayanlarla yapılan evlilikler tıpkı Balam’ın zamanında olduğu gibi çok büyük sorunlara neden oldu. Çünkü o dönemde tüm toplumsal törenler ve etkinlikler sırasında yapılan ayinlerde putlara kurban da sunulurdu. Pazarda satılan etlerin tümü önceden bir puta adanırdı (2.Korintliler 8).

    Mesih’e bağlı olmayanlar için bu bir sorun değildi. Aynı şekilde bayramlarda ve toplumsal şenliklerde, dini bir ayin esnasında putlara sunulan kurbanların da onlar için bir problem oluşturmadığı gibi.. Ama Mesih inanlısının bu tür şenliklere katılması uygun mudur?
    Bekaret kavramı Yahudi olmayan milletler için tamamen yabancıydı. Evlenmeden önceki ilişkiler ve zina gayet normal sayılırdı. İnanlılar gerçekten bu kadar farklı olmak zorunda mıydılar? Nikolas yanlıları ve Balam öğretisine bu kadar sadık kalanlar bu soruya: ‘Tabii ki hayır’ gibilerinden ya da benzer yanıtlar vererek Mesih bağlılarını bu sapmalarda cesaretlendirmeye çalışmışlardır. ‘İçinde yaşadığımız dünyaya az çok uymakta yanlış bir şey yoktur’ diye Mesih bağlılarını ödün vermeye teşvik ettiler. Bu öğreti özellikle diğer milletlerden gelme inanlılara hitap ediyordu. Onlar Mesih inancının etik standardına uygun bir yaşam sürdürmek istedikleri zaman, birçok şeyden vazgeçmek ve alışkanlıkları konusunda bir hayli değişmek zorunda kaldılar.

    Aykırı Çağrılar Duyuyor muyuz?
    Dünyada bu konuda durum nasıldır? Batıda birçok toplulukta Nikolacılar ve Balam taraftarlarına göz yumuluyor. Tanrı Sözü’nün koymuş olduğu kurallara sadık kalmak isteyen imanlı: ‘Bu kadar dar görüşlü olma ya! Aman, sen ne kadar Ferisisin. Eski muhafazakar kafalı seni!’gibi aşağılayıcı cümleler karşılaşabilir. Sınırlar gitgide sulandırılıyor ve dünyaya ödün verme durumu pekiştiriliyor.

    Konstantiniyen
    Dünya sevgisi ve ödün verme. Bu kavramlar o dönemin Pergamon’u için çok yerinde tanımlanır. Kitabın giriş bölümünde, yedi topluluğa gönderilen mektupları kilise tarihinin farklı dönemleri olarak yorumlayan teologlardan söz ettik. Onlar da Bergama’yı zulüm dönemini simgeleyen Smyrna’nın hemen arkasına yerleştirerek onu ‘konstantiniyen’ olarak nitelendiriyorlar. İmparator Konstantin Hristiyanlığı tanımaya başladı ve daha sonra gelen Teodosius bu inancı dördüncü yüzyılın sonuna doğru devlet dini olarak ilan etti. Bunun sayesinde her tür avantaja sahip olan Hristiyan inancı, diğer ulusları bir mıknatıs gibi çekmeye başladı. Ayrıca bundan böyle Mesih’i izlemek için verilecek kişisel bir karara da gerek kalmadı. Herkes Hristiyan olduğu için sınır çizgileri giderek bulanıklaştı ve Mesih inancının etik değerleri çökerek yok oldu.

    Davet, Vaat, Ödül
    ‘Saklı Man’
    Ayet 17’de İsa Mesih’in sözüne sadık kalmak isteyenlere yönelik bir vaat var: ‘Galip gelene saklı mandan’ ve ayrıca, alandan başka kimsenin bilmediği, üzerinde yeni bir ad yazılı beyaz bir taş verilecek. Saklı man, Tanrı’nın çocuklarına görünmez bir gıda ile güç kaynağı olan ve göklerden gelen ekmeği, Mesih’i simgeliyor. İsrail halkının çölde dolaşırken Rab’den bedensel man aldığı gibi O’nun çocukları da şimdi Mesih’ten ruhsal ekmeği almaktadırlar (Yuhanna 6: 48-51).
    Beyaz Taş
    Beyaz taş ve onun anlamı konusunda teologlar hemfikir değiller. Dile getirilen bu manzarada özellikle kişinin yeni bir ad almasının önemli olduğuna işaret edilir. Bu, Tanrı’nın kabul edişini gösteren sevinç verici bir söz olmakla beraber Eski Antlaşma’da İsrail’in on iki oymağının adlarının üzerinde yazılı olan baş rahibin göğüslüğü ile bağlantılı olarak da görülebilir. Halkın temsilcisi bu şekilde kuşanmış olarak Tanrı’nın kutsal huzuruna giriyordu.
    Bergama’daki inanlılar da belki bu dünyanın değerli taşlarına ve hazinelerine sahip olamadılar. Ama onlar İsa Mesih sayesinde Tanrı tarafından kişisel olarak kabul gördüler ve gelecekte sınırsız bereketlere sahip olacaklardır.
    Bergama kilisesine gönderilen mektup, hem öğretide, hem de yaşadığımız dünyanın düşük değerlerine ödün vermeme konusunda kesin bir uyarıdır. Ayrıca Mesih inanlısına kendini adadığı doğru çizgide, prensiplerden ayrılmaması için çok önemli bir ikazdır.

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.