Aile

  • Bu konu 6 izleyen ve 12 yanıt içeriyor.
13 yazı görüntüleniyor - 1 ile 13 arası (toplam 13)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25671
    Anonim
    Pasif

    ” İyi Samiriyeli ” benzetmesine ait yorumları okurken ilginç bir öyküye rastladım. Bunu sizlerle paylaşmak istedim. Mümkünse bu konudaki yorumlarınızı bekliyorum:

    ” Perişan ve derbeder bir ailenin bireyleri, bir pazar sabahı yolun kenarında mahsur kalmışlardı. Ciddi bir sıkıntı içinde oldukları hemen anlaşılıyordu. Anne taranmamış saçları ve dağınık giysileri içinde buğulu gözlerle parçalanmış bir valizin üzerinde oturuyor ve kucağında pis kokan, öylesine sarmalanmış, ağlayan bir bebek tutuyordu.Baba traşsızdı, üzerinde iş tulumu vardı ve yüzünde çaresiz bir ifadeyle iki küçük çocuğa hakim olmaya çalışıyordu. Son nefesini biraz önce verdiği belli olan hurda bir araba yanlarında duruyordu.

    Bölgenin piskoposu, arabasıyla yolda göründü. Kilisesine gidiyordu. Baba çılgınlar gibi ellerini sallamasına karşın piskopos durmadı. Pazar sabahı cemaatini bekletemezdi, onları görmezden gelmeyi tercih etti.

    Hemen ardından başka bir araba geldi ve baba yine ellerini salladı. Arabanın içinde Kiwanis Klübü’nün genel başkanı vardı ve Kiwanis başkanlarının eyalet toplantısına yetişmeye çalışıyordu. O da aileyi görmezden geldi ve yoluna devam etti.

    Bir sonraki arabanın içindeki kişi, hayatı boyunca bir kiliseden içeri adımını atmamış, militan bir ateistti. Bu ailenin içinde bulunduğu sıkıntıyı görünce onları arabasına aldı. Ailenin ihtiyaçlarını dinledikten sonra onları yakındaki bir motele götürdü ve baba iş ararken orada kalabilmeleri için bir haftalık motel ücretlerini kendisi ödedi. Babaya iş arayabilmesi için araba kiralamasına yetecek kadar ve anneye de yiyecek ve birkaç yeni giysi alması için para verdi. “

    Öykü, yukarıdaki gibi !

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.
    Lütuf, İsa Mesih’i sevenlere ölümsüz sevgiyle ! hisusa

    #31180
    Anonim
    Pasif

    ‘Kardeşlerim, eğer bir kimse iyi eylemleri yokken imanı olduğunu söylerse, bu neye yarar? Öyle bir iman o kimseyi kurtarabilir mi?
    Bir erkek ya da kız kardeş çıplak ve günlük yiyecekten yoksunken, sizden biri ona, ‘Esenlikle git, ısınmanı ve doymanı dilerim’ derse, ama bedenin gereksindiklerini vermezse, bu neye yarar?
    Aynı şekilde, tek başına eylemsiz iman da ölüdür.
    Ama biri şöyle diyecektir: ‘Senin imanın var, benim eylemlerim var’. Eylemlerin olmadan sen bana imanını göster, ben de imanımı sana eylemlerimle göstereyim.
    Sen, Tanrı’nın bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun. Cinler bile buna inanıyor ve titriyorlar!
    Ey akılsız adam, eylem olmadan imanın yararsız olduğuna kanıt mı istiyorsun?
    Atamız İbrahim, oğlu İshak’ı sunağın üzerinde Tanrı’ya adama eylemiyle aklanmadı mı?
    Görüyorsun, onun imanı eylemleriyle birlikte etkindi; imanı, eylemleriyle tamamlandı.
    Böylelikle, ‘İbrahim, Tanrı’ya iman etti ve böylece aklanmış sayıldı’ diyen Kutsal Yazı yerine gelmiş oldu. İbrahim’e de Tanrı’nın dostu denildi.
    Görüyorsunuz, insan yalnız imanla değil, eylemle de aklanır.
    Aynı şekilde, ulakları konuk edip değişik bir yoldan geri gönderen fahişe Rahav da bu eylemiyle aklanmadı mı?
    Ruhsuz beden nasıl ölüyse, eylemsiz iman da ölüdür.

    Öyküyü okurken aklıma bunlar geldi. Eylem ve iman… Bizler de çoğu zaman aynısını yapıyoruz belki de. İhtiyacı olana dua ediyoruz ama ne kadar paylaşıyoruz???

    #31200
    Anonim
    Pasif

    Değerli Kardeşlerim,

    Kutsal Kitabı okuduğumuzda Mezmur yazarının şu sorusu ile karşılaşırız; “Ey RAB, sen suçların hesabını tutsan, kim ayakta kalabilir, ya Rab?” (Mezmur 130:3). Bu soruya verdiğimiz kişisel yanıtlarımız bizim kurtuluşumuzla ilgili neye inandığımızı gösterecektir İmanla mı kurtulduk? yoksa işlerle mi? ya da her ikisiyle mi?

    Bu sadece Hristiyanlar için değil tüm insanlık için önemlidir. Sevaplar ya da günahlar insanların kurtuluşu için ne ölçüde bağlayıcı olduğu başka inançlarda da tartışma konusudur. Bazı kaynaklardan alıntılar yaparak konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.


    Hiçbirimizin ayakta kalması mümkün değildir, çünkü hiçbirimiz doğru değiliz. Doğru olmayan bir kişinin doğru bir Tanrı’nın önünde ayakta durması için o kişinin aklanması gerekir. Bu nedenle aklanma, günahların bağışlanması ve Mesih’in doğruluğunun bize verilmesidir. Bu durumda kişi aynı anda hem doğru hemde günahlı anlamına gelir. Yani kişi, kendi başına hala günahlı olmayı sürdürmektedir, buna karşın aynı zamanda Mesih’in doğruluğunun kendisine geçmesiyle o kişi Tanrı’nın gözünde doğru sayılmaktadır.

    Roma Katolik kilisesi, kişi aslında doğru değilken, Tanrı’nın o kişiyi doğru ilan ettiğinin söylenmesiyle Tanrı’nın doğruluğuna gölge düşürdüğünü söyleyerek buna karşı çıkar.Tanrı’nın doğru olmayan bir şeyi doğruya dönüştürmesi Tanrı’nın bir tür sahtekarlık yapmasıdır. Roma için Tanrı bir kişiyi ancak o kişi doğru olursa (iyi işler yaparsa) ve gerçekten doğruysa doğru ilan edebilir.


    Aklanma, aklanmanın ‘araçsal nedeni olan’ vaftizle başlar. Bu kutsal tören aracılığıyla Mesih’in doğruluğu insanın ruhuna yüklenir. Vaftiz olan kişi, özgün günahtan temizlenir ve şimdi bir lütuf konumundadır. Kişinin doğru olabilmesi için yüklenen lütufla işbirliği yapması ve onu onaylaması gerekmektedir. Aklanmanın lütfu kalıcı değildir. Ölümcül günahın işlenmesiyle kaybedilebilir.

    Roma, ölümcül ve affı mümkün günahlar arasında bir ayırım yapar. Affı mümkün günah da gerçek günahtır ama daha az ciddidir. Ölümcül günaha ölümcül denilmesinin nedeni, ruhtaki aklayan lütfu öldürmesidir. Ölümcül günah lütfu yok eder ama imanı yok etmez. Kişi gerçek imanına sahip ama yine de aklanmamış olabilir.

    Kişi ölümcül günah işlediğinde ve vaftizde aldığı aklanmanın lütfunu kaybettiğinde kefaret cezası kutsal töreniyle aklanma konumuna yeniden gelebilir. Bu kutsal tören, Roma tarafından, ‘ruhlarını perişan edip mahvedenler için aklanmaya giden ikinci iskele’ olarak tanımlanır. Günahlı günahını papaza itiraf eder, pişmanlığını gösteren bir etkinlikte bulunur, papazdan günahlarının bağışını kabul eder ve bundan sonra yeniden lütuf konumuna gelebilmek için ‘tatmin edici işler’ yapar.

    Kısacası Romaimanın aklanma için gerekli olduğunu bildirir. İmanın, aklanmanın temeli ve kökü olduğu söylenir. Ancak aklanmanın gerçekleşmesi için işlerin imana eklenmesi gerekir.


    Oysa aklanmamızda iman, Mesih’le bağlantılanmamızın ve O’nun kurtarıcı işinin yararlarını almamızın aracıdır. İmanla Mesih’in doğruluğunu kendimize transfer edebilir ya da kendimize yükleyebiliriz. Mesih’in doğruluğunun bize sayılması için iman sadece gerekli bir şart olmakla kalmaz aynı zamanda yeterli bir şarttır. Mesih’in doğruluğuyla aklanmak için bütün talep edilen iman, gerçek imandır. İman, bizim kendimizin olmayan bir doğruluğa güvenir ve onu elde eder.

    “Sadece imanla aklanma, “sadece Mesih’in doğruluğu aracılığıyla aklanma”nın kısa bir söyleniş biçimidir. Sadece O’nun hüneri Tanrı’nın adaletinin taleplerini tatmin etmek için yeterlidir. Bize imanla verilen işte bu hüneridir. Mesih bizim doğruluğumuzdur.

    Bir Hristiyan, dışsal bir kutsallık aracılığıyla doğru ve kutsaldır. Bir başkasının hoşgörüsünden oluşur ve tamamıyla Mesih’in uğruna merhamet ve kayra gösteren Tanrı’nın bir armağanıdır. Bu yüzden Hristiyan, resmi olarak doğru değildir; öz ve niteliğe göre de doğru değildir. Zaten doğru olmayan bir de doğru işler yapamaz.Bu ‘dışsal doğruluk’ Mesih’in doğruluğudur. Bu doğruluk içimize yapışmaz; bizim için kazanılmıştır.

    #28645
    Anonim
    Pasif

    Değerli Kardeşlerim,

    Kutsal Kitap, imanı tarif eder “Şimdi iman, ümit edilen şeylere itimat, görünmeyen şeylere kanaattir.” (İbr. 11:1) ama imandan her zaman aynı anlamda söz etmez. Hiçbir gerçek ahlaksal ya da ruhsal karşılık vermeden Kutsal Kitap’ın gerçekliğine entelektüel olarak kabulden oluşan tarihsel imandan söz eder. Bu tür bir iman gerçeği ciddiye almaz ve ona karşı gerçek bir ilgi göstermez. Elçilerin İşleri 26:27, 28; Yakup 2:19.

    Ayrıca, vicdanın bazı dürtüklemeleriyle ve duyguların heyecanıyla dinin gerçeklerini kabul eden ama yeniden doğmuş bir yürekte kök bulmayan geçici imandan da söz eder. Buna geçici iman denir, Matta 13:20, 21, çünkü kalıcı bir niteliği yoktur ve sıkıntı ve zorluk günlerinde kendini koruyamaz.

    Ayrıca İbraniler 6:4-6; 1.Timoteyus 1:19, 20; 1.Yuhanna 2:19. Kutsal Kitap ayrıca, kişinin kendisi için bir mucizenin gerçekleşeceğine olan inancı olan mucizesel imandan söz eder, Matta 8:11-13; 17:20; Markos 16:17, 18; Yuhanna 11:22, 40; Elçilerin İşleri 14:9. Bu imana kurtarıcı iman dahil olabilir ya da olmayabilir.

    Son olarak, Kutsal Kitap kurtaran imandan söz etmekle kalmaz aynı zamanda bunun gerekliliğini vurgular. Yeri insanın yüreğidir ve kökleri yeniden doğmuş hayattadır. Tohumları yeniden doğuşta ekilmiştir ve yavaş yavaş aktif bir iman olarak çiçek açar. Kutsal Ruh aracılığıyla müjdenin gerçekliğine inanç ve Tanrı’nın Mesih’teki vaatlerine gönülden güven olarak tanımlanabilir.

    #31186
    Anonim
    Pasif

    Değerli Kardeşlerim,

    İman ve iyi işler konusu kutsallıklada çok ilintilidir. Bu konuya da değinmeden geçemiyeceğim.
    Kutsal kılınma, Kutsal Ruh’un aracılığıyla günahlıyı temizlediği, doğasının tümünü Tanrı’nın benzerliğine yenilediği ve onun iyi işler yapabilmesine yardımcı olduğu o lütufkar ve sürekli işi olarak tanımlanabilir.
    Tekelerle boğaların kanı ve serpilen düve külü murdar olanları kutsal kılıyor, bedensel açıdan temizliyor. Öyleyse sonsuz Ruh aracılığıyla kendini lekesiz olarak Tanrı’ya sunmuş olan Mesih’in kanını, diri Tanrı’ya kulluk edebilmemiz için vicdanımızı ölü işlerden temizleyeceği ne kadar daha kesindir! (İbraniler 9:13-14).

    Kutsal kılınma kişiyi doğal olarak iyi işlerle dolu bir hayata götürür. Bunlara kutsal kılınmanın meyvaları denilebilir. İyi işler, kusursuz işler değillerdir ama Tanrı’ya sevgi ya da O’na imandan kaynaklanır (Matta 7:17, 18; 12:33, 35; İbraniler 11:6). Tanrı’nın bildirilmiş isteğine bilinçli bir şekilde uymak için yapılırlar (Tesniye 6:2; 1.Samuel 15:22; Yakup 2:8) ve nihai hedefleri Tanrı’nın yüceliğidir 1.Korintliler 10:31; Koloseliler 3:17, 23). Sadece Tanrı’nın Ruhu aracılığıyla yeniden doğanlar bu tür iyi işler yapabilirler.

    Bu yeniden doğmayanların (tövbe etmeyenlerin) hiçbir anlamıyla iyi işler yapamayacağı ya da yapmadığı anlamında değildir (2.Krallar 10:29, 30; 12:2; 14:3; Luka 6:33; Romalılar 2:14). Tanrı’nın genel lütfundan dolayı dışınsal olarak yasaya uygun ve övülecek bir amaca hizmet eden işler yapabilirler; ama işleri her zaman radikal bir biçimde kusurlu ve eksiktir. Çünkü işlerinin kökünde Tanrı’ya sevgi yatmaz, işleri Tanrı’nın yasasına gerçek bir itaati temsil etmez ve hedefi Tanrı’nın yüceliği değildir. Katolikler’in aksine Protestanların iyi işleri, övgüye ve hürmete layık değildir (Luka 17:9, 10; Efesliler 2:8-10; Titus 3:5). Ama Tanrı onları karşılıksız lütuf ödülüyle ödüllendirmeyi vaat eder (1.Korintliler 3:14; İbraniler 11:26).

    #29965
    Anonim
    Pasif

    Değerli Kardeşlerim,

    Romalılar’da Pavlus’un şu sözlerini okuyoruz: “Öyleyse neyle övünebiliriz? Hiçbir şeyle! Hangi ilkeye dayanarak? Yasa’yı yerine getirme ilkesine mi? Hayır, iman ilkesine. Çünkü insanın, Yasa’nın gereklerini yapmakla değil, imanla aklandığı kanısındayız” (Romalılar 3:27-28).

    Bir yandan, Yakup kişinin sadece imanla değil, eylemle de aklandığını söylüyor Kardeşlerim, bir kimse iyi eylemleri yokken imanı olduğunu söylerse, bu neye yarar? Böylesi bir iman onu kurtarabilir mi?” (Yakup2:14). Diğer yandan, Pavlus yasanın işlerinden ayrı olarak imanla aklandığımızı söylüyor. Hem Yakup’un, hem de Pavlus’un söylediklerini kanıtlamak için İbrahim’e başvurduklarını gördüğümüzde sorun daha da kızışır.

    Hem Pavlus ve hem de Yakup, “aklanmak” için kullanılan aynı Yunanca sözcüğü kullanmış oldukları halde, ikisi de bu sözcüğü aynı anlamda kullanmamışlardır. Değişik konuları ele almaktadırlar. Pavlus’un aklanma konusunu açmakta olduğu, aklanmanın işlerle değil imanla olduğunu açıklığa kavuşturduğu bellidir. İbrahim’in iman ettiği anda Tanrı tarafından doğru sayıldığı Tekvin 15’e başvuruyor. Pavlus İbrahim’in, herhangi bir itaat eylemini yerine getirmeden önce aklandığını savunuyor.

    Yakup, İbrahim’in İshak’ı sunakta sunduğu Tekvin 22’ye başvuruyor. Burada İbrahim “aklanmıştır” ama bu başka bir anlamda olmuştur. Yakup, hangi tür imanın kurtaran iman olduğunu soruyor. Kimsenin sadece iman ettiğini bildirmekle kurtulmadığını açıkça bildiriyor. Herkes imanı olduğunu söyleyebilir. Ama bunu söylemekle buna gerçekten sahip olmak aynı şey değildir. Gerçek iman kendini her zaman işlerle gösterir. İmandan hiçbir eylem kaynaklanmazsa o zaman var olduğu söylenen iman “ölü” ve yararsızdır.

    İbrahim imanını işleriyle gösterdi. Gerçek imanı olduğunu “gösterdi” ve böylece imanı olduğunu kanıtladı. İbrahim’in imanı olduğunu söylemesi, Tekvin 22’de imanını göstermesiyle kanıtlanmıştır.

    Pavlus, İbrahim’in gerçek imanı olduğundan ötürü Tekvin 15’te zaten aklanmış olduğunu savunur. İbrahim’in imanının gerçekliğini Tanrı’ya kanıtlamaya ihtiyacı yoktu. Tanrı insanın kalbini okuyabilir. Bizler okuyamayız. Ben başka bir insanın imanını sadece onun işlerini gözlemlemek yoluyla görebilirim.

    John Calvin şöyle der: Yakup’u diğer ayetlerle ve kendisiyle tutarlı bir hale getirecekseniz, aklanma sözcüğüne kendisi tarafından kullanıldığı şekilde, Pavlus’un kullandığından farklı bir anlam vermeniz gerekmektedir. Pavlus’un sözcüğü kullandığı anlamda, doğruluktan uzaklığımız silindiğinde ve bizler doğru sayıldığımızda aklanırız. Yakup da sözcüğü aynı anlamda kullansaydı, Musa’nın “İbrahim Tanrı’ya iman etti,” vb. sözlerini aktarması saçma olurdu. Metnin çerçevesi şöyledir: “Atamız İbrahim, oğlu İshak’ı sunağın üzerinde Tanrı’ya adama eylemiyle aklanmadı mı? Görüyorsun, onun imanı eylemleriyle birlikte etkindi; imanı, eylemleriyle tamamlandı. Böylelikle, «İbrahim, Tanrı’ya iman etti ve böylece aklanmış sayıldı» diyen Kutsal Yazı yerine gelmiş oldu.” Etkinin nedenden önce olduğunu söylemek saçmaysa, Musa yanlış bir şekilde İbrahim’in imanının kendisine doğruluk sayıldığını söylüyor, ya da İbrahim İshak’ı sunma itaatiyle doğruluk yapmamıştır…. Öyleyse ne? “Gerçek imanla aklananlar aklanmışlıklarını çıplak ve hayali bir iman benzerliğiyle değil, itaat ve iyi işlerle kanıtlarlar” diyormuşçasına, doğruluğun sayılmasından değil, gözükmesinden söz ettiği kesinlikle bellidir. Özetle söylersek, aklanmanın biçiminden söz etmiyor, İnanlılar’ın aklanmasının faal olmasını talep ediyor. Ve Pavlus insanların eylemlerinin yardımı olmadan aklandıklarını savunduğu gibi, Yakup da iyi işleri olmayanların aklanmış sayılmalarına izin vermemektedir.

    Burada söz konusu olan gerçek imandır. Reformcular, “sadece imanla aklanma”dan söz ettiler, “yalnız olan bir iman”dan değil. Gerçek iman hiçbir zaman yalnız değildir. Kendisini her zaman işlerle gösterir. Ancak imandan kaynaklanan işler hiçbir şekilde aklanmamızın temelini oluşturmazlar. Tanrı’nın önünde hiçbir sevaba katkıda bulunmazlar. Aklanmamız için tek temel Mesih’in kazandığıdır. İman da tek başına sevap bir iş ya da aklanmamızın temeli değildir. İman, Tanrı’nın lütfunun bir işidir, bu yüzden kendisine ait bir sevaba sahip değildir.

    #29288
    Anonim
    Pasif


    Değerli Kardeşler,

    Roma Katolik Kilisesi için, aklanma iman artı işlerin sonucudur. Reform teolojisinde, aklanma sadece imanın, her zaman işler ürünü veren bir imanın sonucudur. Antinominiyanizm (Tanrı’nın lütfuyla kurtulanların ahlaksal yasadan özgür olduklarını öğreten sapkın akım) aklanmanın işler olmadan imanla olduğunu öğretir. Reform teolojisi hem Katolik hem de antinominyan görüşleri reddeder.

    Aklanma konusundaki Reform doktrine “sentetik aklanma;” ve Katolik doktrinine de “analitik aklanma” adı verilmiştir. Analitik bir cümle tanım olarak doğrudur. Bu gereksizce tekrarlanan bir ifadedir. “Bekar kişi, evli olmayan biridir” sözü tanım ya da analiz olarak doğrudur çünkü “evli olmamak” zaten bekar sözünde içerilmektedir. Yüklem, cümleye öznede zaten var olmayan bir şey eklememektedir. Aynı şey, “Üçgen, üç kenarı olan bir şekildir” ya da 2+2=4 için de geçerlidir.

    Diğer yandan sentetik bir bildiri, yüklemde öznenin içinde var olmayan bir bilgi eklemektedir. “Bekar adam kel” cümlesinde kellik yeni bir bilgidir. Bütün bekarlar evli olmayan kişiler oldukları halde, bütün bekarlar kel değildirler. Burada, yükleme, öznede var olmayan bir fikir eklenmiştir.

    Bu, teolojiye nasıl uygulanır? Roma Katolik aklanma doktrininin “analizci” olduğunu söylediğimizde Tanrı’nın İnanlı’yı, kişi doğru olduğu için analizi altında doğru bildirdiğini söylemek isteriz. Tanrı sadece zaten doğru kılınmış olanları aklar. Tanrı sadece doğru olanların doğru olduğunu bildirir. Onları doğru kılmak için içlerinde var olan doğruluğa hiçbir şey eklemez. Aslında bir şey eklenmiştir, bu da Mesih’in doğruluğunun lütfunun aktarılmasıdır. Bu ek, doğruluğu etkilememiştir, sadece İnanlı’nın işbirliğiyle mümkün olmuştur.
    Aklanma konusundaki Reformcu görüşte yükleme öznede bulunmayan bir şey eklenmiştir. Sayılma yoluyla Mesih’in doğruluğunun eklenmesinden ötürü bir “sentez” vardır. Tanrı günahlıyı, kendi kendine doğru sayıldığı için doğru ilan etmez. Tanrı onu hesabına eklenen şeyden, yani Mesih’in doğruluğunun hünerinden ötürü doğru sayar.

    Aklanma imanla olduğu halde, başka bir açıdan bakılırsa aklanmanın işlerle olduğunu söylemek doğru olur. Mesih’in işleriyle aklandığımız için aklanma nihai olarak işlerledir. Burada lerle sözünün farklı bir kaynağı vardır. Normalde lerle, iman olan aklanmanın araçsal nedeninden söz eder. Mesih’in hünerinin bize uyarlanması iman aracılığıyladır. İşlerle aklandığımızı söylediğimizde lerle sözü, aklanmanın hüner gerektiren temeli ya da nedeni olan Mesih’in işlerinden söz eder. Mesih aracılığıyla bizim için gerçekleştirilen işlere imanla, aklandığımızı söyleyerek bu iki kavramı birleştirebiliriz.

    #29260
    Anonim
    Pasif

    Değerli Kardeşlerim,

    Şimdi de Westminster İnanç Açıklamasından “İyi İşler” bölümünden alıntılar yaparak paylaşımımı bitirmek istiyorum. Gözterdiğiniz sabır için teşekkürler…

    BÖLÜM XVI: İyi İşler


    1. İyi işler yalnızca Tanrı’nın kutsal Sözünde açıklanan işlerdir,[1] Sözün onaylamadığı, insanlarca ortaya çıkarılmış, kör bir heyecanla ya da iyi niyet gösterisi şeklinde olanlar değildir.[2]

    2. Bu iyi işler, Tanrı’nın buyruklarına itaat etmek amacıyla yapılırsa, gerçek ve yaşayan bir imanın meyvelerini ve kanıtlarını oluştururlar[3]: İmanlılar bu işler aracılığıyla şükranlarını gösterir,[4] güvencelerini güçlendirir,[5] kardeşlerini bina eder,[6] müjdenin gerçeğini çekici kılarlar,[7] düşmanlarının ağzını kapatırlar[8] ve Tanrı’nın önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratılmış olan bu kişiler[9] Tanrı’yı yüceltirler,[10] ve bu kutsallık meyvelerine sahip olarak en sonunda sonsuz yaşama kavuşurlar.[11]


    3. İyi işler yapma yetileri kendilerinden değil, Mesih’in Ruhundan kaynaklanmaktadır.[12] Ve bunları yapmak üzere yeterli kılınmaları için, önceden almış oldukları lütufların yanı sıra Tanrı’yı hoşnut eden şeyleri arzulamak ve yapmaları için aynı Kutsal Ruh’un Kendisinin onların içinde çalışması gerekmektedir:[13] Ancak Ruh’un işleyişi dışında herhangi bir sorumluluğu yerine getirmeleri gerekmiyormuş gibi ihmalkar olmamalıdırlar; tersine içlerinde bulunan Tanrı lütfunu alevlendirmede itinalı olmalıdırlar.[14]

    4. Bu hayatta itaatin en yüksek derecelerine ulaşmış olan insanlar bile, Tanrı’nın istediklerinden çok daha fazlasını yapmakta yetersiz kalırlar. Gerçekte bu kişiler, yapmakla yükümlü olduklarının büyük bir kısmını yerine getirmekte başarısızdırlar.[15]

    5. Gelecekte açıklanacak olan görkem ile iyi işler arasındaki büyük oransızlıktan ve Tanrı’yla bizim aramızdaki büyük ayrılıktan (uzaklıktan) ötürü en iyi işlerimizle bile günahların bağışını ya da Tanrı’dan gelen sonsuz yaşamı kazanamayız ve bunlar aracılığıyla ne her hangi bir kazanç sağlayabilir ne de önceki günahlarımızın hakkettiği bedeli tatmin edebiliriz,[16] ancak yapabildiğimiz her şeyi yerine getirdiğimizde bile yalnızca bizden zaten istenmiş olan yükümlülükleri yerine getirmiş oluruz ve yine değersiz hizmetkarlar olarak kalırız:[17] bunlar iyi olduklarından O’nun Ruhu’ndan çıkarlar;[18] fakat bunlar bizim tarafımızdan yapıldıklarından ötürü lekelidirler ve Tanrı yargısının şiddetine dayanamayacak kadar zayıflık ve yetersizlikle karışık durumdadırlar.[19]

    6. Bu nedenle, imanlılar Mesih aracılığıyla kabul edildiklerinden, iyi işleri de O’nda kabul edilir;[20] ancak bu, onların şimdiki yaşamda Tanrı’nın gözünde tamamıyla suçlanamayacak ve reddedilemeyecek konumda oldukları için değildir;[21] fakat her ne kadar birçok zayıflık ve eksikliklerle dolu olsa da içtenlikle yapılan işleri Tanrı Kendi Oğlu’nda değerlendirerek kabul etmekten ve ödüllendirmekten hoşnut olmaktadır.[22]


    [1] Mika 6:8, Romalılar 12:2, İbraniler 13:21

    [2] Matta 15:9, İşaya 29:13, I.Petrus 1:18, Romalılar 10:2, Yuhanna 16:2 I.Samuel 15:21-23

    [3] Yakup 2:18, 22

    [4] Mezmur 116:12-13, I.Petrus 2:9

    [5] I.Yuhanna 2:3, 5, II.Petrus 1:5-10

    [6] II.Korintliler 9:2, Matta 5:16

    [7] Titus 2:5, 9-12, I.Timoteyus 6:1

    [8] I.Petrus 2:15

    [9] Efesliler 2:10

    [10] I.Petrus 2:12, Filipililer 1:11, Yuhanna 15:8

    [11] Romalılar 6:22

    [12] Yuhanna 15:4-6, Hezekiel 36:26-27

    [13] Filipililer 2:13; 4:13; II.Korintliler 3:5

    [14] Filipililer 2:12, İbraniler 6:11-12, II.Petrus 1:3, 5, 10-11, İşaya 64:7, II.Timoteyus 1:6, Elçilerin İşleri 26:6-7, Yahuda 20-21

    [15] Luka 17:10, Nehemya 13:22, Eyüp 9:2-3, Galatyalılar 5:17

    [16] Romalılar 3:20; 4:2, 4, 6, Efesliler 2:8-9, Titus 3:5-7, Romalılar 8:18, Mezmur 16:2, Eyüp 22:2-3; 35:7-8

    [17] Luka 17:10

    [18] Galatyalılar 5:22-23

    [19] İşaya 64:6, Galatyalılar 5:17, Romalılar 7:15, 18; Mezmur 143:2; 130:3

    [20] Efesliler 1:6, I.Petrus 2:5, Çıkış 28:38, Tekvin 4:4, İbraniler 11:4

    [21] Eyüp 9:20, Mezmur 143:2

    [22] İbraniler 13:20-21, II.Korintliler 8:12, İbraniler 6:10, Matta 25:21, 23

    #31205
    Anonim
    Pasif

    Değerli Kardeşler,

    Mesih’in, işleriyle övünen kişiyle aralarında geçen diyaloğunu okuduğumuzda yaptığımız işlerin ne kadar mükemmel ve doğru olduğunu düşünürsek düşünelim; hiç birinin kirli âdet bezinden (Yeşaya 64:6) farklı olmadığını anlayabiliriz.

    “Adamın biri İsa`ya gelip, “Öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için nasıl bir iyilik yapmalıyım?” diye sordu. İsa, “Bana neden iyilik hakkında soru soruyorsun?” dedi. “İyi olan yalnız biri var. Yaşama kavuşmak istiyorsan, O`nun buyruklarını yerine getir.” Hangi buyrukları? diye sordu adam. İsa şu karşılığı verdi: “`Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin` ve `Komşunu kendin gibi seveceksin.`”Genç adam, “Bunların hepsini yerine getirdim” dedi, “Daha ne eksiğim var?” İsa ona, “Eğer eksiksiz olmak istiyorsan, git, varını yoğunu sat, parasını yoksullara ver; böylece göklerde hazinen olur. Sonra gel, beni izle” dedi. Genç adam bu sözleri işitince üzüntü içinde oradan uzaklaştı. Çünkü çok malı vardı.İsa öğrencilerine, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Zengin kişi Göklerin Egemenliği`ne zor girecek. Yine şunu söyleyeyim ki, devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği`ne girmesinden daha kolaydır.” Bunu işiten öğrenciler büsbütün şaşırdılar, “Öyleyse kim kurtulabilir?” diye sordular. İsa onlara bakarak, “İnsanlar için bu imkânsız, ama Tanrı için her şey mümkündür” dedi.” (Matta 19:16-26).

    #31210
    Anonim
    Pasif

    Peki bütün zenginler cehenneme mi gidecek?

    #31249
    Anonim
    Pasif

    Değerli Kardeşim happychristmas,

    Kutsal Kitap, zenginlik konusundaki doğru düşünüşün ne olması gerektiğine açıklık getirmiştir. Yukarıda alıntı yaptığım ayetler (Matta 19:16-26) sadece bunlardan biridir. Ve bu ayetlerde yaşamını zenginlik üzerine kuranların Göklerin Egemenliğine girmesinin zorluğundan bahsetmiştir.

    Gerçekten de bu dünyanın zenginliği gelip geçicidir ve Tanrı gözünde hiçbir değeri yoktur Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin. Burada güve ve pas onları yiyip bitirir, hırsızlar da girip çalarlar.”(Matta 6:19). Kutsal Kitap önemli olanın dünyasal değil, Göksel zenginlik olduğuna değiniyor Bunun yerine kendinize gökte hazineler biriktirin. Orada ne güve ne pas onları yiyip bitirir, ne de hırsızlar girip çalar.”(Matta6:20).
    Bu nedenle de Mesih Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı`ya, hem paraya kulluk edemezsiniz.”(Luka 16:13),O zaman İsa, “Öyleyse Sezar`ın hakkını Sezar`a, Tanrı`nın hakkını Tanrı`ya verin” dedi.”(Matta 22:21) demiştir.
    Tabiki Tanrı, halkının en iyi yaşam koşullarında yaşamasını ister. Tabiki evimiz olsun, arabamız olsun. Ama gerçek ihtiyaçlarımızın da farkında olmalıyız. Bakın bu konuda Kutsal Kitapta çok çarpıcı bir örnek anlatılmakta: “Kalabalığın içinden biri İsa`ya, “Öğretmenim, kardeşime söyle de mirası benimle paylaşsın” dedi. İsa ona şöyle dedi: “Ey adam! Kim beni üzerinizde yargıç ya da hakem yaptı?” Sonra onlara, “Dikkatli olun!” dedi. “Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının çokluğuna bağlı değildir.” İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: “Zengin bir adamın toprakları bol ürün verdi. Adam kendi kendine, `Ne yapacağım? Ürünlerimi koyacak yerim yok` diye düşündü. Sonra, `Şöyle yapacağım` dedi. `Ambarlarımı yıkıp daha büyüklerini yapacağım, bütün tahıllarımı ve mallarımı oraya yığacağım. Kendime, ey canım, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar diyeceğim.` Ama Tanrı ona, `Ey akılsız!` dedi. `Bu gece canın senden istenecek. Biriktirdiğin bu şeyler kime kalacak?` Kendisi için servet biriktiren, ama Tanrı katında zengin olmayan kişinin sonu böyle olur.”(Luka 12:13:21).

    İhtiyacımız modeli geçmiş araba yerine yeni bir araba mı? geniş ve yeni bir ev mi? yeni bir eş mi? Mesih dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığına kapılmamamızı öğütlerken aç olanın iyiliklerle doyuracağını ve zenginleri ise ellerinin boşa çevireceğini söyledi “Sonra onlara, “Dikkatli olun!” dedi. “Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının çokluğuna bağlı değildir.”(Luka 12:15).

    Sahip olduklarımızın hepsi Tanrı’nındır. Bu nedenle cömert olmamız öğütleniyoruz “Her durumda cömert olmanız için her bakımdan zenginleştiriliyorsunuz. Cömertliğiniz bizim aracılığımızla Tanrı`ya şükran nedeni oluyor.” (2. Korintliler 9:11).

    Peki bütün zenginler cehenneme mi gidecek?”
    Tüm bu açıklamaların ışığında kararı siz verin artık….

    #31283
    Anonim
    Pasif
    happychristmas;10289 wrote:
    Peki bütün zenginler cehenneme mi gidecek?

    Sevgili Happychristmas,

    İman etmeyenler Mesih’i tanımadıkları için mal varlıklarıyla, zenginlikleriyle övünürler ve gurur duyarlar. Zaten Tanrı’dan uzak bir yaşam yaşadıkları için son günde yargılanacaklardır. Eğer tövbe edip İsa Mesih’e iman etmezlerse zaten cehenneme gideceklerdir.

    Mesih inanlısı pek çok zengin kişi var dünyada. Bunlar tüm mal varlıklarının, tüm zenginliklerinin Tanrı’nın bir bereketi olduğunu bilirler. Tanrı’nın vermiş olduğu bu zenginliği Tanrı’ya övgü ve yücelik getirsin diye bilinçli olarak kullanırlar. Fakirlere yardım ederler, Rab’bin adının duyurulması için bağış yaparlar. Böyle zengin kişiler için tabii ki cehennem söz konusu olamaz.

    Zaten yaşamımız, çocuklarımız, malımız, paramız Tanrı tarafından bize armağan olarak verilmemiş midir? Herhalde bir Mesih inanlısı gidip çalarak, çırparak, haksızlık yaparak para ve mal sahibi olmamıştır, iman etmeden önce haksızlıkla kazandığı paraları gerektiği zaman gerekli yerlere bağış olarak verir. Kutsal Kitap’ta vergi memuru olan Zakkay’ın İsa Mesih’e iman ettikten sonra haksızlıkla elde ettiği paraları dört kat fazlasıyla fakirlere, ihtiyaç içinde olanlara bağışladığını ve bu kara paralardan bu yolla kurtulduğunu görüyoruz.

    Zakkay önce İsa Mesih’e iman etti, O’nu Rab ve Kurtarıcı olarak yaşamına aldı ve ikinci adım olarak haksızlıkla elde ettiklerini dağıttı. Ayrıca İsa’ya iman etmeden, yapılan hayır işleri kesinlikle kurtuluş sağlamaz, ve cennete girme hakkını vermez.

    Sevgiler
    Suna

    #31286
    Anonim
    Pasif

    “Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı`ya, hem paraya kulluk edemezsiniz.”(Luka 16:13)

    Bence anahtar nokta yukarıdaki ayet… Burada en önemli şey mantıktır. Sizin için en önemli olan ne? Para mı? Rab mi? Eğer cevabınız Rab ise ve Tanrı’ya kulluk ediyorsanız bence ortada bir sakınca yoktur.

    Aynı mantıkla… Neyi kaybetseniz üzülürsünüz? İmanınızı mı? Yoksa paranızı mı? Eğer cevabınız iman ise bence yine bir sorun yok…

    Zaten yaşamımız, çocuklarımız, malımız, paramız Tanrı tarafından bize armağan olarak verilmemiş midir?

    Aslında ben bu konuda birazcık farklı düşünüyorum… Benim düşünceme göre, para ya da mal Rab tarafından verilen bir armağan değildir. İnsanların türettiği ve bunun sonucunda doğduğumuzda sahip olduğumuz dünyevi bir şeydir.

    Bu gün kütüphaneye gittim… Kafamın yoğun olduğu bir andı, dalgınlığıma geldi ve İncil’imi kütüphanede unuttum :( Bu yüzden ayet numarası veremiyecem (çünkü o ayetlerin yeri İncil’imde çiziliydi) ama çok bilindik ayetlerdir… Mutlaka bilirsiniz…

    Bence dünyevi şeylere, (mal-mülk-para-pul…) Mesih sonuna kadar karşıydı. Hatta İncil’de bir yerde bu tarz şeyleri hiç bir şekilde önemsememiz gerektiğini söyleyip kuşlar örneğini vermişti. Kuşlar parayı, malı, mülkü umursarlar mıydı? Hayır… Ama yine de Rab onların karınlarını doyururdu… Rab eğer bunu kuşlar için yapabiliyorsa pekala insanlar içinde yapabilirdi, yeterki ona iman edelim…

    Zaten hep bu mantıklardan dolayı da öğrenciler bütün malını, mülkünü satıp beş parasız bir şekilde Mesih’in öğrencisi olmamışlar mıydı?

    Bize tavsiye edilen buydu… Ama ne yazıkki bizden önce yaşayanlar bu tavsiyeleri dinlememişlerdi ve biz doğduğumuzda ise paranın ciddi anlamda önemli olduğu bir dünyada doğduk.

    Şimdi böyle bir durumda ne yapmamız gerekiyor? Tüm bu şartlar altında dahi Mesih’i dinleyip bütün malımızı mülkümüzü satmalı mıyız?

    Bu sorunun cevabını vermek gerçekten çok olsa gerek… Evet desek bir türlü, hayır desek bir türlü…

    Ama bana göre bu soruya Pavlus güzel bir şekilde cevap veriyor…

    Örneğin Mesih Yahudileri kınardı, kendisine inanmadıklarından dolayı, dünyanın sonuna gelip yargılanacağımızda kendisinden de önce onları Musa’nın suçlıyacağını söylerdi.

    Buna rağmen Pavlus, Mesih’in adını duyurabilmek adına Yahudiyle Yahudi olduğunu söyler.

    Yani bir şey kötü olabilir… Ama eğer amacınız Mesih’i yaşayıp onun adını duyurmaksa bence doğru yoldasınızdır…

    Evet para kötü bir şeydir… Ama bugünün şartları da budur… Pavlus’un sözlerini baz alırsak, bu kötü ve çirkin şartlarda eğer içimizde Mesih’in sevgisi varsa ve onun adını duyurmak istiyorsak bence doğru bir yoldayızdır…

    Tabi böyle düşünerek, “dünyanın şartları da bu ne yapalım…” mantığını güderek paraya da uşaklık etmemeliyiz… Yine elimizden geldiği kadarıyla maddi anlamda yardıma ihtiyacı olan insanlara yardım edip, gerekli yerlere bağışlarda bulunmalıyız.

13 yazı görüntüleniyor - 1 ile 13 arası (toplam 13)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.