Re: Üç Tanrı mı ? Tek Tanrı mı ?

#34358
Anonim
Pasif

İnciller’in elimizde bulunan en eski metinlerinin neden Aramice yazılmış olmadıklarını anlamak için o zamanların tarihi hakkında bir fikrinin olması gerekir insanın. Hz. İsa’nın yaşamış olduğu tarihlerde İsrail beldesinde Yunan kültürünün çok derinden bir etkisi hüküm sürer durumdaydı. Büyük İskender’in haleflerinin hakimiyeti kültürel açıdan koca Hindistan’a kadar varan bir bölgeye ortak dili Yunanca olan bir beynelmilellik, bir nev’i globalleşme kültürü yerleştirmişlerdi. Ve tabi ki zamanın siyasi hükmedicisi Roma imparatorluğunda da Yunanca kültür diliydi (Çiçero, hatırladığım kadarıyla, bir yerde artık tüm Roma entellektüellerinin Yunanca’ya oranla kendi dilleri olan Latince’yi ikinci plana ittiklerinden şikayet eder). Yani tarihin bu süresinde evrenselliği olan ve herkesçe bilinebilecek, okunabilecek bir mesajı yaymanın tek yolu uluslararası anlaşma dili olan Yunanca’yı kullanmaktı. Ondandır zaten ki öyle oldu.

Zamanın İsrail’inde tamamiyle Yunan hayat tarzını benimsemiş İsrail’lilere rastlamak çok alışılagelmiş bir durumdu. Hatta o zamanlar ‘izm’ takısıyla kurulan terimsel ifadelerin olmadığından bu hayat tarzını benimsemiş olanlara Yunan-izmci diyeceklerine doğrudan ‘Yunanlı’ derlerdi. Paulus’un kendisi bunlardan biridir. Ondandır ki kendisine ‘milletler havarisi’ de denir. Bu beynelmilelliği yaşayan biri olduğundan, İbrani olmasına rağmen, rahat Yunanca konuşan ve resmen Roma vatandaşı olan biriydi kendisi.

Hristiyanlık’ta zaten İncil’in haslığı Ruh’ül Kudüs’ün insana gerçeği şahsi olarak vahyetmesi ile anlaşılır. Hristiyanlık’ta Tanrı diri, faal ve insanla günlük hayatında irtibatta bulunan bir tanrıdır. Kullanılmış olan dilin hiç bir esaslı olan önemi yoktur, neticede. Dil bir araçtır, kendiliğinden herhangi bir kudsiyeti yoktur. İnsan ümmi olup da rahatlıkla azizliğe varabilir. Bu Hristiyanlar’ın Tanrı’ya tam teslimiyetinin de belirtisidir zaten. Dünya’yı kurtaracak olanların kendi çabaları olduğuna inanmazlar kesinlikle… Herşeyin Tanrı’nın hükmünde olduğuna inanırlar. Dolayısıyla da orijinal bir dili muhafaza etmek gibi bir kaygıları da yoktur. Hayattaki muvaffakiyetlerinin, bazen akıl almaz cesaret gerektiren yaşam tarzlarının, riyazetlerinin vs. bu teslimiyetleri atmosferi içersinde üzerlerinde zuhur eden Tanrı’nın eylemleri olarak görürler. Hiç bir zaman herhangi bir başarıyı kendilerine atfetmezler. İnsan’ın nefsi anlayışı değil de Tanrı nuru perspektifinden görüldüğünde zaten hayattaki her hakiki başarı sadece Tanrı’dan gelen bir lütuftur, nefsi bir çabanın ürünü değildir asla.