Re: TÜRKLER DE HRİSTİYANDIR
@tuba 14560 wrote:
Bu mitlerin ne zaman ortaya çıktığını ve neler olduğunu, bunu destekleyen arkeolojik kanıtları belirtebilir misiniz. Çünkü incilde ki Mesih’in kimliği, nasıl ortaya çıkacağı, nasıl öleceği gibi şeyler incilden önce tevratta peygamberlerin yazılarında bulunmaktadır.
Aslında yazımı yanlış yazmışım.
“Hristiyanlık’tan önce de vardı” değil de var olduğu iddia ediliyor dersem daha doğru olacak.
Hristiyan kardeşler’in bana “Turan Dursun” oku ısrarı dolayısıyla ben de tarafsız bakış açısı olan Turan Dursun’un yazılarını inceledim.3 Din de eleştiriliyor.Tabi ki her eleştiri tam anlamıyla doğru değildir.Ama iddia edileni aktarayim.
Vaftiz
Vaftiz bütün sakramentlerin en önemlisidir. Vaftiz edilmeden ölmüş birisi günahlarından arınmamış, dolayısıyla ‘günahkâr olarak ölmüş’ sayılır. Suya batırılma, su serpme yada ıslatma biçimindeki bu ritüelin bir su simgeselliği olduğu ve ölüm ve yeniden doğuşu sembolize ettiği artık çok iyi bilinmektedir. Eski dünyada bütün kıtalarda yaygın olarak inanılan bu ölüm-yeniden doğum simgeselliğini Pavlus başka bir olaya bağlar: İsa Mesih’in ölümü ver yeniden dirilişi.
“Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük!” (Romalılar, 6:4)
“Vaftizde O’nunla birlikte gömüldünüz. O’nu ölümden dirilten tanrının gücüne iman ederek O’nunla birlikte dirildiniz!” (Koloseliler, 2:12)
Petrus da vaftizi aynı biçimde açıklar; hatta daha ileri giderek ‘tufan olayı’nı da bir tür vaftiz örneği olarak verir.
“Bir zamanlar Nuh’un günlerinde gemi yapılırken tanrının sabırla beklemesine karşın bu ruhlar söz dinlememişlerdi. O gemide birkaç kişi daha doğrusu sekiz kişi suyla kurtuldu. Bu olay vaftizi simgeliyor. Bedenin kirden arınması değil tanrıya yönelen temiz vicdanın dileği olan vaftiz İsa Mesih’in dirilişiyle şimdi sizi de kurtarıyor…” (1.Petrus, 3:20-21)
Görüldüğü gibi aslında İlk Hıristiyanlar açısından vaftizin mistik anlamı oldukça açıktır. Çünkü tüm Helen dünyasında yaygın olan mistik inançların içinde yaşamaktadırlar ve bugün küçümsenen Pagan dinlerinin uygulayıcıları törenlerinin mistik anlamlarından daha uzaklaşmamışlardır. Ancak böyle bir düşüncenin Yahudilik tarafından kabul edilmesi düşünülemez. Aslında Ortadoğu dinlerinde abdest benzeri arınma işlevli ritüeller vardır. Yahudi Mezhepleri’nden Essenilerde de kutsal suyla yıkanma bir arınma ritüeli olarak kabul edilmiştir. Ancak Hıristiyanlıktaki içerik tamamen Helenist bir içeriktir.
Efkaristiya
Vaftizden sonraki ikinci önemli sakrament ise Efkaristiya yada ‘ekmek ve şarap ayini’dir. Efkaristiya da vaftizle aynı içeriğe sahiptir; İsa’nın mistik bedeniyle ve kiliseyle bütünleşme anlamı taşır. İsa’nın bedeni ekmekle, kanı da şarapla özdeşleştirilir. Son yemekte olduğu gibi:
“Sonra eline ekmek aldı; şükredip ekmeği böldü ve onlara verdi. “Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın..” dedi. Aynı şekilde yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: “Bu kâse sizin uğrunuza akıtılan kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır.”” (Luka, 22:19-20)
Pavlus da İsa’nın bedeninden yemeyi ve kanını içmeyi sadece bir anma olarak düşünmez. Buna mistik bir içerik verir. Bu ayinde ekmek yiyip şarap içerek tanrı ile birleşilmiş olur. Pavlus buna dayanarak “Mesih içimizdedir” der.
“Tanrıya şükrettiğimiz şükran kâsesiyle Mesih’in kanına paydaş olmuyor muyuz? Bölüp yediğimiz ekmekle Mesih’in bedenine paydaş olmuyor muyuz? Ekmek bir olduğu gibi biz de çok olduğumuz halde bir bedeniz. Çünkü hepimiz bir ekmeği paylaşıyoruz…” (1. Korintliler, 10:16-17)
“İman yolunda olup olmadığınızı anlamak için kendinizi sınayıp yoklayın. İsa Mesih’in içinizde olduğunu bilmiyor musunuz? Yoksa sınavdan başarısız çıkarsınız!” (2. Korintliler, 13:5)
Mistik Erginlenme Ayinleri’nin en önemli kısmının bu bütünleşme olduğunu biliyoruz. Özellikle Dionysos Ayinleri’nde bir hayvan kurban edilip sembolik olarak ölen tanrının eti yerine çiğ et yenildiğini ve kanının içildiğini hatırlayalım. Ölüp yeniden dirilen tanrı ile bütünleşmek bu mistik ayinlerin en önemli özelliklerinden biriydi. Hatta Mithraizm’in tanrısı ölüp dirilmemiş olmasına karşın onun ayinlerinde bile aynı ekmek ve şarap ritüeli yapılırdı.
Görüldüğü gibi ‘sakrament’in neden hem kutsal ayin, hem kutsal sır, hem kutsal bir işaret anlamına geldiği Helen Mistik Dinleri’ni bildiğimiz zaman anlaşılır oluyor. Kutsal bir ayindir; çünkü bir tür Erginlenme Ayinidir. Kutsal bir sırdır; çünkü Erginlenme Ayini’nin sonunda bu sırra ulaşma şeklinde tarihsel bir miras vardır. Kutsal bir işarettir; çünkü sembolik olarak tanrıyla bütünleşme gerçekleştirilir.
Mesih ve Yeniden Dirilme Sorunu
’Mesih inancı’nın zaten Yahudi geleneklerinde olduğunu ve son dönem Yahudi Mezhepleri’nin bir kıyamet ve onun habercisi olacak bir Mesih beklediğini biliyoruz. İsrail Halkı’nın kurtuluşu anlamına gelecek olan bu Mesih’ten, daha ‘Peygamber İşaya Dönemi’nde bahsedilmekteydi. Ancak orada bahsedilen Mesih bir kraldı ve Davut’un soyundan gelerek İsrail’i kurtaracaktı. İsrail Halkı için yaşanacak felakette bu kurtarıcı gelecek ve yeniden Tanrı’nın krallığını kuracaktı.
İncil anlatımlarında İsa bir tür otacı, hekim yada büyücü gibi çizilir. Çok sayıda mucize gerçekleştirir. Halk onun bekledikleri kurtarıcı olduğunu düşünmeye başladığında ise beklenen ‘Kral Mesih’ olmadığını söyleyerek kaçar. 5000 kişiyi Taberiye Gölü’nün kıyısında balık ekmekle doyurmasından sonra halk İsa’yı bekledikleri kral olarak alıp götürmek ister. Bunun üzerine halkı dağıtır ve kendisine sadık kalanlarla dağa çekilir. (Yuhanna 6:15) Ancak daha sonra Kudüs’e ‘beklenen Mesih’ edasıyla girer. (Yuhanna 12: 12-19) Halkın “İsrail’in kralına övgüler olsun!” diye bağırmasını engellemeyi düşünmez; tersine “Yeşaya ve Zekeriya Peygamberlerin Kral Mesihi” olarak kabul edilmeyi ister gibi davranır.
Bu çelişkiyi anlayabilmemiz için Helenistik Sentez’in daha çok içine girmemiz gerekiyor. Helen dünyasında Yahudilerdeki gibi bir Mesih beklentisi yoktu. Ancak şimdiye kadar anlattığımız Mistik Helen Tanrıları hep ölüp yeniden dirilmişlerdi. İsa’ya bu özelliğin verilmesi ‘zamanın ruhu’nun yeni din sentezcilerinin üzerine çökmesi gibidir. Yahudilerin beklediği Mesih ile Helen dünyasının ölüp tekrar dirilen tanrıları bir senteze sokularak Helen dünyasının kabul edebileceği bir form üretildi. Bu İsa’nın hem tanrı hem insan olmasının da açıklanmasını sağlar.
Bu yeni formülasyon yine de tek başına güçlü değildir. Bu senteze can veren Pavlus olmuştur. İsa’nın çarmıhta ölüp yeniden dirilmesini ‘Helen Mistisizmindeki Erginlenmeler’in içeriğine benzer biçimde yeniden yorumlamıştır. Erginlenen sadece bir insan, yani İsa değildir. Erginlenme Tanrıları’nın öykülerine uygun bir kadim derinlik taşınır bu ölüme. Pavlus bunu “Böylece tek bir suçun bütün insanların mahkûmiyetine yol açması gibi bir doğruluk eylemi de bütün insanlara yaşam veren aklanmayı sağladı!” (Romalılar, 5:18 ) diye açıklar. Bu açıklama tamamen Helen Mistisizmi’ne uygundur. Erginlenme Ayini’ne katılan kişiler tanrıları gibi sembolik olarak ölüp yeniden dirilmekteydi. Pavlus, İsa’nın ölüp dirilmesini de aynı biçimde açıklar. Böylece İsa’ya inanmak sayesinde aynı Helen Mistisizmi’nde olduğu gibi tanrıyla birleşme gerçekleşmektedir.
Pavlus ölüm ve yaşam kavramlarına verdiği içerikle bizi Platonculuğa geri götürür. Buna göre Erginlenmemiş yada bilince varmamış bir insan aslında yaşamıyor demekti; ölüydü… Gerçekten yaşayabilmesi için Erginlenmesi – yani inanması- ve tanrıya bağlanıp onla bütünleşmesi gerekiyordu. Bütün mistik dinlerde bu yeni yada gerçek yaşama ancak Erginlenme ile ulaşılıyordu. Pavlus ‘Mistisizm’in bu belirgin öğesini öğretisine taşır. Yaşama ve ölüme yeni anlamlar yükler. “Bir zamanlar ‘Yasa’nın bilincinde değilken diriydim! Ama buyruğun bilincine vardığımda günah dirildi, bense öldüm! Buyruk da bana yaşam getireceğine ölüm getirdi!” (Romalılar, 7:9-10) yada “Eğer Mesih içinizdeyse bedeniniz günah yüzünden ölü olmakla birlikte aklanmış olduğunuz için ruhunuz diridir!” (Romalılar, 8:10)
Görüldüğü gibi Pavlus’a göre ‘yaşam’ ancak İsa’ya inanmakla mümkündür. Pavlus inanmadığı dönemler kendisini ölü sayar. Bu anlayışın geleneksel Yahudi çevrelere anlamsız geleceği açıktır. Ancak Grek dünyası için son derece kolay anlaşılır bir şeydir. Aslında Pavlus, Grek dünyasına yazdığı mektuplarda ‘Yahudi Kıyameti’nden pek fazla bahsetmez. Grek dünyasına daha yakın gelecek sözcükler ve İlk Hıristiyanlığa yabancı bazı kavramlar kullanır. Yukarda örneklediğimize benzer şekilde ‘nefsani insan’ ve ‘ruhani insan’ gibi bir ayrıma yönelir. Yada ‘şeytanın krallığı’ ile ‘tanrının krallığı’ gibi Geç Dönem Hıristiyanlığın kesinlikle kabul edemeyeceği ‘Dualist’ ifadeler kullanır.
Kısacası Pavlus, Mesihçiliği ölüm ve diriliş temasına yerleştirerek yeni bir sentez gerçekleştirmiştir. Bu sentez ile İsa’nın önce Kral Mesih olmayı reddetmesi, sonra kabul etmesi daha anlaşılır hale getirilmiştir. Bu çelişkili durumu anlayabilmemiz ancak Helen Mistisizmi yardımıyla mümkündür.
http://www.turandursun.com/incilin_elestirisi/p2011_articleid/1