Re: Kan ve Gözyaşıyla Filizlenen Kilise

#31894
Anonim
Pasif

Son Zulümler ve Zafer

Roma İmparatoru Alexander Severus (İ.S.222-235) döneminde Hristiyanlar lehine bir hoşgörü rüzgarı esmeye başladı. Bu, birçok kişinin farklı dinleri uzlaştırmaya ve hepsinin iyi yanlarını alarak karma bir din kurmaya çalıştığı bir dönemdi. Bu kapsamda hem tanrıbilimci Origenes hem de İmparator Alexander, Arabistanlı Filipus ile uzun uzun mektuplaşmışlardır. Yaklaşık 40 yıl boyunca Hristiyanlar ya çok az ya da hiç zulüm görmedi. Sonuç olarak hem sayıları hem de saygınlıkları arttı. Ne var ki bundan sonra, İmparator Decius (İ.S. 249 – 251) ve Valerianus dönemlerinde, kısa aralıklarla, İ.S. 250 – 260 arasında korkunç bir zulüm dönemi yaşandı.

Bunun yanı sıra 3. yüzyıl, Roma İmparatorluğu için felaketler yüzyılı oldu. Barbarlar, imparatorluğu her taraftan sıkıştırıyordu. Gotlar’ın istilaları özellikle vahimdi. Decius, felaketleri eski tanrıların terk edilmesine bağlayarak Hristiyanlığın tamamen yok edilmesini savunuyor, tek kurtuluş yolunun eski Roma halkının erdemlerini yeniden canlandırmak olduğuna inanıyordu. Valerianus döneminde (İ.S. 253 – 260) imparatorluğun daha da kritik duruma düşmesi, Hristiyanlar’a karşı sistemli zulümlerin yeniden başlamasına yol açtı. Cyprianus, Novatianus ve İstefanos gibi önder ve piskoposlar başta olmak üzere çok sayıda kişi katledildi.

Valerianus’un ölümünden sonra yaklaşık kırk yıllık bir huzur dönemi yaşandı. Hristiyanlar toplum yaşamının her alanında görev almaya başlamıştı. İ.S. 284 yılında Doğu Roma İmparatorluğu’nun başına geçen Diocletianus, sayıca hızla büyüyen Hristiyanlar’ı uzun süre rahat bıraktı; ama yardımcısı Galerius o kadar merhametli değildi. Galerius’un kışkırtması sonucunda Diocletianus Hristiyanlar’ın kökünü kazımak üzere yeni bir zulüm hareketi başlattı. Kutsal Yazılar’ı toplayıp yakmak, kiliseleri yerle bir etmek, kilise önderlerini sorgusuz sualsiz öldürmek için verilen buyruklar anında yerine getiriliyordu.

Hristiyanlar’a karşı en şiddetli zulümlerin yaşandığı sırada İmparator Diocletianus kendi isteğiyle çiftçilik yapmak üzere Dalmaçya kıyısındaki topraklarına çekildi. Amacı, imparatorların barışçıl yoldan değişmesini sağlayan geleneği başlatıp iç savaş tehlikelerine son vermekti. Daha önce imparatorluğu Doğu ve Batı olmak üzere ikiye bölünmüştü. Her iki bölümün de kendi başkentleri, yetkileri bakımından aynı statülere sahip imparatorları vardı.

Diocletiaunus’un bu girişimleri yönetimde önemli başarılar sağladı; ama iç savaşları önleyemedi.

İ.S. 306’da Batı Roma İmparatorluğu’nun baş yöneticisi Constantius’un ölümü üzerine oğlu Constantinius Britanya ve Galya’daki (Fransa) ordusunun başına geçti. Doğu’nun ayrıcalıklı İmparatoru Galerius ona sadece ikinci derecede bir makam verdi. Kısa süre sonra Costantinius’un oğlu Maxentius, öncelikli (1.derecede yetkili) olan Batı İmparatoru’nu öldürerek yerine geçti.

Bunun üzerine Costantinius İtalya’ya döndü ve Roma’nın üzerine yürüdü. Rakibi Maxentius hayatının yanlışını işleyerek onunla karşılaşmak üzere kentin dışına çıktı ve 312 yılında ünlü Milvius Köprüsü Savaşı’nda yenildi. Böylece daha sonra ‘Büyük’ ünvanını alacak olan Costantinus (Büyük Konstantin) Batı’nın tek hükümdarı oldu. Bu arada Doğu’da Galerius’un yerine Licinius geçti. Costantinius, birkaç meydan savaşından sonra Licinius’u yenerek İmparatorluğun tek hakimi olarak ortaya çıktı.

Constantinius’un, Maxentius’u yenilgiye uğrattığı Milvius Köprüsü Savaşı’ndan hemen önce olağan dışı bir deneyim yaşadığı öne sürülür. Söylentilere göre Constantinius, ‘Bu işaretle galip geleceksin’ sözlerinin yer aldığı ateşten bir haç görmüş. Galip gelirse, ‘Hristiyan’ olacağını söyleyen Constantinius, zaferin ardından Hristiyanlığı kabul etmiş. Olayın ayrıntıları ne olursa olsun, Constaniusu’un Hristiyanlığı benimsemesi son derece önemliydi. Artık Hristiyanlar hor görülen ve zulmedilen bir azınlık değil, saygı gören, ayrıcalıklı bir dinin üyeleriydiler.