Re: Hristiyan Kadın nasıl giyinmelidir?

#32693
Anonim
Pasif

Mevzûnun şekil tarafı ile ilgilenmek ancak bizi yeni yanlışlara sevk edecektir. Hemen bütün dinler kadının cinsellik noktasında bir araç olarak kullanılmasını istemezler. Hiç bir din elinde mezro, kadınların etek boylarını ölçmez. Vaz ettiği ahlâki prensiplere uygun; temiz, gösterişten uzak ve cinselliği ön plâna çıkarmayan giyim ister.

Burada mühim olan diğer bir husus da, erkeğin konumudur. İçinde yaşadığı toplumun inancına hiç araştırma ve öğrenme gereği duymadan tâbi olmuş; gelenek/kültür dindarı, gerçek imândan uzak ve sağlıklı eğitim alamadığı için de henüz akli ve ruhi dengelerini oluşturamamış erkekler, bırakın ilgilerini çekecek düzeyde açık gezen bir kadın görmeyi, hayallerine geldiğinde bile kendilerini kontrol edmez duruma düşerler.

Böyle olunca da bir tarfatan ‘Günah’ korkusu; diğer tarftan içlerinde kontrol edemedikleri hayvani şehvet baskısı kumpasına girerek büyük bir azâp çekmeye başlarlar. Kendilerine göre bu kötü durumdan kurtulmanın yolu ancak ve ancak şehvi duygularının azmasına sebep olan kadınları bir takım ölçüler içerisinde hapsetmektir. Başka bir deyişle kendi çözümsüzlüğüne çözümü, başkalarını sınırlayarak ulaşmak isteyecektir.

İşte bu din değildir.

Yazımın başında arz etmeye çalıştım Din, her konuda olduğu gibi giyim hususunda da bir takım ahlâki prensipler koyar. Bu prensip; kadının giysi içine hapsedilmesi değil, örtünmesini sağlamaya yöneliktir. Kadın ‘Cins-i lâtif’tir. Açık giyindiğinde de, örtülü halde iken de ilgi çeker. Böyle olması da gayet doğaldır. Başka türlü nasıl olur da, kadın ve erkek arasında aşk ve sevgi gibi hisler oluşabilir. Nasıl olur da, insan neslinin devamı sağlanabilir ?

Şu halde; kadının güzellik ve çekiciliğini bir ‘Suç’ gibi algılayıp, ahlâki açıdan kafamıza göre yorumlarla onu ‘Günâh keçisi’ ilân etme riyakârlığından uzak durmamız gerekecekitr. Bu riyakârlıkla ne Tanrı’yı hoşnud etmek, ne problemlere çözüm üretmek, ne de huzurlu bir toplum oluşturmak mümkündür.

Güzel görünmek ve beğenilmek hissi yanlış değildir. Bunu abartmak yanlışltır. Neyin abartı, neyin normal olduğunun ölçüsü de, bir imânlı için inancının gösterdiği ahlâki prensiplerdir.

Cinsel duygular ve bu duyguların artık kontorl edilemez noktaya ulaşmasıyla ortaya çıkan şehvet, aslında anlıktır. Bir insan günün 24 saati hep şehvet etkisi altında kalmaz. İnsanın gidermesi gereken başka ihtiyaçlarıda vardır. O halde bize düşen, mümkün olabildiğince ruhsal dengemizi sağlayarak şehveti kontrol altında tutmaktır.

İnsan başkalarını kızına, hanımına karşı duyduğu çirikin düşüncelerin, başkaları tarafından kendi hanımı ve kızına duyulmasından rahatsız olur. Kendisi başka bayanlara bakarak göz zinâsı yaparken gayet rahattır. Ama aynı şeyi başkası yaptığında, hemen aklına ‘Nâmus/şeref’ gibi duygular gelir.

Peki nâmus sadece kendi ailesi ve akraba-yı taalûkât’ı için mi geçerlidir ?

Sâdece kendisine ait gördükleri önemli ise, başkalarının nâmusu ne olmaktadır ?

İmanlı ya da atesit; bir insan akli melekelerini yitirmemişse, çok sevdiği evlâdının hanımına kötü gözle bakmaz, bakamaz… Buna ruhsal olgunluğu ve kişiliği engel olduğu gibi, oğluna duyduğu sevgi de engel olur. Bu sevgi kişinin evlâdına karşı kötü düşünceler beslemesini engeller.

O zaman Tanrıyı sevdiğini iddia eden bir kimse, nasıl olur da Tanrının sevdiği diğer insanlara karşı ahlâksızca duygular besleyebilir ?

Burada verecek cevabı yoktur. Aslında hiç düşünme gereği de duymamıştır. Onun için, namus konusunda, Şeytan’a bile rahmet okutacak düzey de bir ikiyüzlülük içerisindedir.

Çünki, insana saygının ne oluğunu henüz öğrenmemiştir.

Çünki, insan sevgisinin ne oluğundan habersizidir.

Çünki, ‘Tanrı seni seviyor’ sözü onun imânı ve ruhuna değil, bencilliğine hitâp etmektedir.

İnsanda kl Tanrı sevgisi gerçek ve belli bir düzeye ulaşmışsa, başka noktalardan kontrol edemediği habis düşünceleri, bu sevgi ile kontrol altına alabilir. Helâl ya da haram kavramları davranışların ölçülebilirliği bakımından önemlidir. Fakat yaşanan târih bize göstermiştir ki, bunları Yasak/günah olarak anlamak maalesef çoğu kimse üzerinde hiç bir etki yapmadığı gibi riyakârlığa zorluyor.Tanrı’nın emirlerine uyum sağlanamayınca, geriye bu yasaları ‘Bay-pass’ etmek kalıyor.

Misâl, en kötü davranışlardan birisi de, Tanrı’nın adını kullanarak, yalan söyleyip başkalarını kandırmaktır. Şu an da bu kötü davranışı ne kadar çok insan yapıyor kimbilir ?

Düşünebiliyormuyuz acaba, kirli çıkarlarımız için Yaradan’ı ‘Yalancı şâhit’ göstermeye kalkmamaızın, yalan yere yemin etmemizin çirkinliğini… Bunu hiç de korkmadan/çekinmeden yapıyorsak… Hattâ bir alışklanlık hâline getirmişsek…

Günah değil mi ?

Elbette günah.

Hem de en çirkinlerinden birisi…

Benim Mesih imanlısı olmamı sağlayan hususların belki de en başında, İsa Mesih’in yemin etmeyi yasaklayan şu emri gelmiştir.

Quote:
“Evet’iniz evet, `hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası Şeytan’dandır.” Matta 5/37


Özetle; kadının örtünmesi sadece kadını ilgilendiren bir mevzû olmadığı gibi, erkeğin şehvi duygularına endekslenmiş bir kıyafet sınırlaması da doğru değildir. Örtünme isteği kültürel/sosyal baskılar neticesinde değil de, kadının içinden gelmelidir. Çünki bir davranışımızı baskı ve korku altında sınırlandırıyorsak, o korku veren etken ortadan kalktığında, davranışlar kontrolsüz ve abartılı biçim de gerçekleşebiliyor.

Başı açık, sıfır kollu, mini etekli ve fakat bakımsız (bağışlayın) ’Pasaklı’ bir kadın ilgi çekmeyebilir de; Türbanlı, topuklarına kadar uzanan mantolu, ama aşırı makyajlı, gösterişli kıyafeti olan ve âdetâ ‘Ben buradayım, bana da bakın’ diye bas bas bağıran kadın daha çok ilgi toplayabilir. Başlı başına örtünmek de bir işe yaramayabilir.

Sonuç olarak her husus da olduğu gibi, giyimi mevzûsu da kişi’de ki imânın göstergesidir. Ben ‘İsa’ya imân ettik, kurtulduk’ muhabbetine inanmam. Bu düşünceyi pek yüzaysel görürüm. Çünki, imân davranışlara yansımalıdır. Çene ile, imân olmaz. İmân ettim demek, sâdece başkalarının da duymasını sağlar. Yani sözle ikrar, imânlının ‘Hüviyet cüzdanı’dır. Sahte olmaması için, İsa Mesih’den ‘Onay’lı olması gerekir.

Mesih’in onayı, imân’da ki samimiyete bağlıdır.

Saygılar.