Re: E-Kitap: DUA EDELİM.. Watchman Nee

#31839
Armagan
Anahtar yönetici

2. Tanrı’nın İsteğine Göre Dua Edin


‘Tanrı’nın önünde güvenimiz şu ki, O’nun isteğine uygun ne dilersek bizi işitir.’ (1.Yuhanna 5.14).

‘Gün doğmadan kalkıp yardım dilerim, Senin sözüne umut bağladım. Verdiğin söz üzerinde düşüneyim diye, Gece boyunca uyku girmiyor gözüme.’ (Mezmur 119.147-148).

‘Pers Kralı Koreş’in krallığının üçüncü yılında Belteşassar diye çağrılan Daniel’e bir giz açıklandı. Büyük bir savaşla ilgili olan bu giz gerçekti. Daniel görümde kendisine açıklanan gizi anladı. O sırada ben Daniel üç haftadır yas tutuyordum. Üç hafta dolana dek ağzıma ne güzel bir yiyecek ya da et koydum, ne şarap içtim, ne de yağ süründüm. Birinci ayın* yirmi dördüncü günü, Büyük Irmak’ın, yani Dicle’nin kıyısındayken, gözlerimi kaldırıp bakınca keten giysi giyinmiş, beline Ufaz altınından kemer kuşanmış bir adam gördüm. Bedeni sarı yakut gibiydi. Yüzü şimşek gibi parlıyordu. Gözleri alevli meşalelere benziyordu. Kollarıyla bacakları cilalı tunç* gibi parlıyor, sesi büyük bir kalabalığın çıkardığı gürültüyü andırıyordu. Görümü yalnız ben Daniel gördüm. Yanımdakiler görmediler, ama dehşete düşerek gizlenmek için kaçtılar. Böylece ben yalnız kaldım. Bu büyük görümü seyrederken gücüm tükendi, benzim büsbütün soldu, kendimi toparlayamadım. Sonra adamın sesini duyunca yüzüstü yere düşüp derin bir uykuya daldım. Derken bir el dokundu, titredim; beni dizlerimle ellerimin üzerine kaldırdı. Bana, “Ey Daniel, sen ki çok sevilen birisin!” dedi, “Ayağa kalk ve söyleyeceklerime iyi kulak ver. Çünkü sana gönderildim.” O bunları söyler söylemez titreyerek ayağa kalktım. “Korkma, ey Daniel!” diye devam etti, “Anlayışa erişmeye ve kendini Tanrın’ın önünde alçaltmaya karar verdiğin gün duan işitildi. İşte bu yüzden geldim. Pers krallığının önderi yirmi bir gün bana karşı durdu. Sonra baş önderlerden Mikail bana yardıma geldi, çünkü orada, Pers krallarının yanında alıkonulmuştum. Son günlerde halkının başına neler geleceğini sana açıklamak için geldim şimdi, çünkü bu görüm gelecekle ilgilidir.” O bunları söyleyince, suskun suskun yere baktım. Derken insanoğluna benzeyen biri dudaklarıma dokundu. Ben de ağzımı açıp konuşmaya başladım. Karşımda durana, “Ey efendim, bu görüm yüzünden acı çekiyorum, kendimi toparlayamıyorum” dedim, “Ben kulun nasıl seninle konuşayım? Gücüm tükendi, soluğum kesildi.” İnsana benzeyen varlık yine dokunup beni güçlendirdi. “Ey çok sevilen adam, korkma!” dedi, “Esenlik olsun sana! Güçlü ol! Evet, güçlü ol!” O benimle konuşunca güçlendim. “Konuşmanı sürdür, efendim, çünkü bana güç verdin” dedim. Bunun üzerine, “Sana neden geldiğimi biliyor musun?” dedi, “Çok yakında dönüp Pers önderiyle savaşacağım. Ben gidince Grek önderi gelecek. Ama önce Gerçek Kitap’ta neler yazıldığını sana bildireceğim. Onlara karşı önderiniz Mikail dışında bana yardım eden kimse yok.’(Daniel 10.1-21).

Daniel’in nasıl dua ettiği konusuyla ilgili olarak bize bilgi veren Daniel kitabının 10. bölümünü okurken iki nokta ile karşılaşırız.


Birinci Nokta

Burada farketmemiz gereken ilk nokta, gerçek anlamda dua eden kişinin, sadece dua etmek amacıyla sık sık Tanrı’ya yaklaşan biri olmadığı, ama aynı zamanda isteği sık sık Tanrı’nın isteğiyle buluşan, yani düşünceleri sık sık Tanrı’nın düşüncelerine giren bir kişi olduğudur. Bu, duada en önemli ilkelerden birisidir.

Bütünüyle bizim ihtiyaçlarımızdan kaynaklanan bir dua türü vardır. Her ne kadar Rab bu tür duaları zaman zaman işitse de, bu dualardan ya çok az bir şey anlar, ya da hiçbir şey anlamaz. Şu ayeti lütfen anlamaya çalışalım:

‘Tanrı onlara istediklerini verdi, ama üzerlerine yıpratıcı bir hastalık gönderdi.’ (Mezmur 106.15).

Okuduğumuz bu ayet ne anlama geliyor? İsrailoğulları, tutkulu arzularının yerine getirilmesi için Tanrı’ya yalvardıklarında, Tanrı onların bu isteğini karşılayarak dualarını gerçek anlamda cevaplandırmıştı. Ama bu cevaplandırma sonucunda Tanrı’nın önünde gerçekten rezil bir duruma düştüler. Evet, Tanrı bazen bizim isteklerimizin gerçekleşmesi için ettiğimiz duaları işitir ve yanıtlar, ama öyle de olsa, asıl O’nun isteği henüz gerçekleşmemiştir. Bu nedenle bu tür duaların kendi içinde pek değer taşımadığını görmemiz gerekir.

Ama Tanrı’nın Kendi ihtiyacından kaynaklanan başka bir dua türü daha vardır. Bu dua türü Tanrı’dandır ve Tanrı tarafından başlatılabilir. İşte en değerli olan dualar bu türdeki dualardır. Bu tür bir dua edebilmek için, dua eden kişi, şahsen sadece Tanrı önünde sık sık görünmemeli, ama aynı zamanda kendi isteğinin Tanrı’nın isteğine girmesine izin vermeli, düşüncelerinin Tanrı’nın düşüncelerine girmesine izin vermelidir. Rabbin huzurunda yaşamaya alıştığından, böyle bir kimseye Rabbin isteğini ve düşüncelerini bilme ayrıcalığı tanınır. Ve Rabbin bu göksel istek ve düşünceleri doğal olarak bu kişinin de istediği, arzuladığı şeyler olur, ve bu kişi bu düşünce ve istekleri duada dile getirir.

Ah bu ikinci dua türünü ne kadar da çok öğrenmeye ihtiyacımız vardır! Bizler olgun ve güçlü olmasak bile hala Tanrı’ya yaklaşabilir ve O’nun Ruhunun, isteğimizi Tanrı’nın isteğine, düşüncelerimizi Tanrı’nın düşüncelerine götürmesine izin verebiliriz. Birazcık da olsa O’nun istek ve düşüncesine dokunduğumuzda O’nun nasıl çalıştığı ve bizlerden neler istediği konularında yeni bazı şeyler daha öğrenmiş oluruz. Böylece, öğrenmiş olduğumuz ve içine girdiğimiz Tanrı’nın istek ve düşüncesi, zamanla içimizde bizim duamız olur. İşte böyle bir dua çok değerli bir duadır!

Daniel, Tanrı’nın isteğinin içine girdiği ve bu yolla O’nun istek ve amacına dokunduğu için, kendi yüreğinde de Tanrı’nın isteğinin var olduğunu gördü. Tanrı’nın isteği Daniel’in yüreğinde yeniden ortaya çıkmış ve bu istek Daniel’in de isteği olmuştu. Böylece Daniel bu isteğini duasında yakarışlar ve inleyişlerle dile getirdiğinde, aslında Tanrı’nın isteğini dile getirmiş oluyordu. İşte bizim böyle dualar etmemiz gerekmektedir; çünkü Tanrı’nın yüreğine hitap eden dualar bu tür dualardır. Daha fazla sözlere ihtiyacımız yoktur; bizim ihtiyacımız Rabbin düşüncesine biraz daha değebilmektir. Bırakalım, Tanrı’nın Ruhu bizleri Tanrı’nın yüreğindeki niyetlere götürsün!
Elbette bu tür duayı öğrenmek biraz zaman gerektirecektir.

Böylesine bir öğrenme sürecinin başlangıcında daha çok sözler ya da daha çok düşünceler aramayalım. Ruhumuz sakin ve rahat olmalıdır. İçinde bulunduğumuz durumu Rabbin önüne getirebilir ve duruma O’nun gözüyle bakabiliriz, ya da içinde bulunduğumuz durumu unutarak basitçe O’nun önüne gelebilir ve derinden O’nun sözlerini düşünebiliriz. Ya da sadece O’nun önünde bulunabilir ve O’na ruhumuzla dokunmaya çalışabiliriz. İşin aslına bakılacak olursa, Tanrı’yı tanımak için bizler O’na gitmiyoruz, ama O orada bizim için bekliyor. Ve orada O’nun huzurunda bir şey görüyoruz ve Tanrı’nın isteğine dokunuyoruz. En büyük anlayış, gerçekten bu kaynaktan ortaya çıkıyor. Bu yolla bizim isteğimiz Tanrı’nın isteğine, düşüncelerimiz de O’nun yüreğine giriyor.Ve ondan sonra da oradan dualarımız Tanrı’ya yönelecektir.

Düşünce ve isteğimizi Tanrı’ya getirdiğimizde O’nun kendi isteği ve düşüncesi bizim varlığımızda kendisini yeniden ortaya çıkartır; ve o zaman bu bizim isteğimiz ve düşüncemiz olmuş olur. İşte en değerli ve en anlamlı dualar bu türdeki dualardır. İsterseniz Rabbimizin dua konusunda söylediklerini bir hatırlayalım:

“Onun için siz şöyle dua edin: ‘Göklerde olan Babamız, adın kutsal kılınsın. Krallığın gelsin. Gökte olduğu gibi, yerde de senin isteğin yapılsın’” (Matta 6:9-10).

Bunlar bizim için sadece tekrarlamamız gereken üç cümle değildir. Tanrı’nın düşünce ve isteklerini açığa çıkartan bu sözler, düşüncelerimiz Tanrı’nın Ruhu tarafından Tanrı’ya getirildiği zaman bizim varlığımızda yeniden oluşmalıdırlar. Ve bu şeyler bizim varlığımızda düşünce ve isteğimiz olarak şekillendikçe, edeceğimiz dualar da Rabbin önünde en değerli ve en anlamlı dualar olarak kabul görecektir.

Tek ve aynı konu üzerinde birbirinden farklı iki ayrı dua etme ihtimali her zaman vardır. Bir tanesi, bizim kendi varlığımızdan, isteğimizden kaynaklanan duadır. Temeli, kendi düşünce ve tecrübelerimize dayalıdır. Rab bazen belki bu tür bir duayı işitip de cevaplandırabilir. Ancak bu türdeki dualar yüksek değer taşıyan dualar değildir. Ama öte yandan bizler duamızda bu konuyu Rabbin önüne getirir ve Kutsal Ruh’a, düşünce ve isteklerimizi Tanrı’nın düşünce ve isteklerine oturtmasını istersek, o zaman içimizde derin bir özlem ateşinin yanmakta olduğunu hissedeceğiz. İşte bu özlem ateşi Rabbin isteğinin ve düşüncesinin bizde yeniden ortaya çıkmasıdır. Diyelim ki Rab insanların ölümünden büyük bir üzüntü duymakta ve bu konuda derinden kederlenmektedir. Bu durumda bizler de tek bir canın dahi yok olup gitmesini görmemek istemiyle yüreğimizde yeni bir yük taşımaya başlayabiliriz. İşte, içten kaynaklanan yalvarışlarla dua etmemizi olanaklı kılan şey, Tanrı yüreğinin bizim varlığımızda yeniden oluşmasıdır. Ya da, Tanrı, Kendi çocuklarının başarısızlığı nedeniyle üzgün ve rahatsızsa, bu aynı yük bizim de varlığımızda ortaya çıkacak, ve sonuçta bizler de herhangi bir Tanrı evladının günaha ve karanlığa düşmesini istemeyeceğiz. İşte bundan sonra dua ve yalvarışlar doğal olarak bizim içvarlığımızdan çıkacak ve Tanrı’ya ulaşacaklardır! O zaman günahlarımızı ikrar edeceğiz, bağışlanmak için Tanrı’ya yalvaracağız ve Tanrı’dan çocuklarını paklayıp temizlemesini isteyeceğiz.

Evet, görüldüğü gibi, kendi isteğimiz doğrultusunda ettiğimiz dua türünün yanısıra, kendisini tekrar varlığımızda gösteren ve sonuçta bizim de isteğimiz biçimine bürünen Tanrı’nın isteğine göre ettiğimiz dua türü vardır. Bu iki dua türü birbirinden ne kadar da çok farklıdır! İkinci türdeki duada, herhangi bir Mesih inanlısı Tanrı’ya yaklaştığında, Tanrı’nın isteği o kişinin varlığında yeniden ortaya çıkacak, o kişinin nefesi ve haykırışı olarak kendisini gösterecektir. İşte, bu isteğe göre edilen dua değerli ve anlamlı duadır.

Tanrı yeryüzünde birçok alana dokunarak birçok şeyler yapmak istiyor. O halde bizler kendi his ve düşüncelerimize göre nasıl dua edebiliriz ki? Bizler Tanrı’ya yaklaşmalıyız ve yapmak istediği şeyler konusunda bizi ikna etmesine izin vermeliyiz. Çünkü ahlar ve yalvarışlarla bizler ancak bu şekilde dua edebiliriz. Bazen Tanrı’ya yaklaştığımızda, O İncil’in duyurulması konusundaki isteğini bizim yüreğimize koyar ve bunun sonucunda bizler İncil’in müjdelenmesi konusunda yük taşımaya başlarız. Ve bizler bu yük doğrultusunda dua ettiğimiz zaman, yakarışlarımızın Tanrı’nın isteğini açığa çıkardığını hissetmeye başlarız. Tanrı bizim içimize çeşitli istekler koyabilir ya da çeşitli yükleri varlığımızda yeniden ortaya çıkartabilir. Ama sözkonusu istek ya da yük her ne olursa olsun, bu bir imanlının yüreğinde her ne zaman ortaya çıkarsa çıksın, bu kişi Tanrı’nın isteğini kendi isteğine dönüştürebilecek ve bunu uygun şekilde duasında seslendirebilecek yeterliktedir. Örneğin Daniel peygerin durumunda Daniel Tanrı’nın önüne gelmiş, ve belirli bir konuyu ele almıştı. Orada Daniel’i derin ahlar ve yalvarışlarla bu konuda dua ederken buluyoruz. Bu tür bir dua ne kadar değerli ve ne kadar gereklidir. Bu tür bir dua Tanrı’nın adını kutsal kılar, Tanrı’nın Krallığını olayların içerisine getirir ve Tanrı isteğinin gökyüzünde olduğu gibi yeryüzünde de gerçekleşmesini sağlar.

Burada dikkat edilecek ikinci nokta şudur ki, bizler bu tür dualar edince hem Şetan hem de cehennem bundan etkilenerek sarsıntıya uğrayacaktır. Bu nedenle Şeytan ayaklanarak bu türde edilen duaları engellemek amacıyla elinden gelen her şeyi yapacaktır. Tanrı’dan kaynaklanıp gelen bütün dualar karanlığın güçlerine etkide bulunurlar. Bu bir ruhsal savaştır. Belki fiziksel bedenlerimiz, ailelerimiz, ya da bize ait olan herhangi bir şey bu nedenle Şetan’ın saldırlılarına maruz kalabilir. Çünkü her ne zaman bu tür bir dua olursa, şeytani saldırılar da beklenebilir. Düşman, bu yöndeki duamızı sürdürmeyelim diye bize karşı saldırıya geçebilir. Duaya alınacak cevapları geciktirebilmek amacıyla havaya bir tür engelleyici tıkaçlar fırlatabilir. Bu tür bir duaya cevap hemen gelmelidir, ama her nedense gecikme sözkonusudur, cevap bir yerlere takılıp kalmıştır. İşte tıpkı bu benzerlikte Daniel’in duasına gelecek cevap da, her ne kadar Tanrı onun duasını o dua eder etmez duyduysa da, yirmi bir gün gecikmeye uğramıştı. Böyle bir durumda Daniel ne yaptı? Tanrı önünde diz çöktü ve cevap gelinceye kadar beklemeye devam etti.
Şu soruyu sormama izin verin: ‘Tanrı’ya etmiş olduğunuz duanızın niçin geciktiğini hiç merek ediyor musunuz?’ Kim bilir, belki de o yirmi bir günlük gecikmede bir yerlerde takılı kalmıştır. Rab tahtından duanıza yanıtı belki de çoktan göndermiştir, ama her nedense yukarıda bir yerlerde dirençle karşılaştığından bir yerlerde takılıp kalmıştır. Niçin böyle oluyor dersiniz? Çünkü bu yönde yeryüzünden yeterli dualar gelmemektedir. Cevabın gelmesini hızlandırmak için daha çok duaya; evet sabırla ve alçakgönüllülükle Rabbin önünde dua edecek insanlara gereksinme vardır.

Ah, Tanrı’nın huzuruna yaklaşın, kendinizi O’nun önünde alçaltın, kendi düşüncelerinizi bir yana bırakın, ve O’nun düşüncelerinin içine girin. İşte o zaman duanın ne kadar değerli olduğunun farkına varacaksınız ve Tanrı’nın sizden daha ne çok konularada dua etmenizi beklediğini göreceksiniz. Tüm dünyayı ilgilendiren her şey sizin duanıza tabi olmalıdır, ve her yön ve açıyı ilgilendiren konulara sizin dualarınız yoluyla dokunulmalıdır! Kendi hislerinize göre dua etmiyorsunuz, tersine kendi yüreğinizin isteğini Tanrı’nın isteğine getiriyorsunuz ve O’nun isteğinin sizin isteğiniz, sizin haykırışınız ve sizin umudunuz olmasına izin veriyorsunuz.

Tanrı isteğinden hiçbir şey hiçbir zaman insanın aracılığı olmadan gerçekleşmez ve insan aracılığıyla gerçekleşmiş olan Tanrı isteği hiçbir zaman şeytanın saldırılarına maruz kalmadan aşağıya inmez. Tanrı isteğinin gerçekleşebilmesi için nasıl duaya ihtiyaç varsa, şeytanın ortaya koyduğu muhalefetin ortadan kaldırılabilmesi için de duaya ihtiyaç vardır. Gelin, çözülmesi gereken her şeyin çözülmesi ve bağlanması gereken her şeyin bağlanması için Tanrı’nın bize verdiği yetkiyi ve gücü kullanalım! Kendi isteklerimize göre dualar etmeyelim. Tanrı’ya yaklaşalım ve O’nun bizim içimizde oluşturduğu isteğiyle uyumlu olan dualar edelim. Eğer Tanrı ‘Bu şey olmalıdır!’ diyorsa, bizler de ‘Bu şey olmalıdır’ demeliyiz. Eğer O ‘Bu şey olmamalıdır’ diyorsa, bizler de ‘Bu şey olmamalıdır’ demeliyiz. Kendimizi unutmalı, Tanrı’nın isteğine dokunmalı ve O’nun isteğini dualarımız aracılığıyla açığa vurmalıyız!

* * *