Re: Denizde bulunan ölü balıklar.
Sevgili Togrul, yazdıkların Rab yolunda azimli birinin yazdıkları besbelli. Ama iyisi mi bizler bu tür tarih içi olayları kıyamet öncesi son günlermiş falan şeklinde yorumlamayalım. Bakarsın değildir… fesat düşüncelilerin alay konusu oluruz. Bu iki bin yıl boyu olagelmiş bir durumdur.
Düşün bir kere… sadece şu Yirminci Yüzyıl’ın içersinde ne kadar uç durumlar yaşandı. Birinci ve ikinci dünya savaşları. Milyonlarca insan katledildi. Diri diri gaz hücrelerinde binlerce öldürülenler oldu. Kolaylıkla ‘Kıyamet’ olarak nitelendirilebilecek nice koşullar yaşandı. Ama ‘Kıyamet’in koptuğu olmadı yine de.
M.s. bin yılı arifesinde nelere şahit olmuştur yeryüzü… kıyamet kopacak diye varını yoğunu fukaraya dağıtıp sonra geri almaya çalışanların rezaleti türünden şeyler yaşanmıştır, tarih kitaplarının anlattığına göre.
Her nesil kendini ‘özel’ olarak nitelendirmeyi ister… ‘son günler’in, ‘kıyamet’in nesli olmayı ister. Ama bunun ardında da bir bencillik yatar elbet.
Bizler şunu düşünelim en iyisi: cennet, cehennem olmasa, kıyametin kopacağı, inanlıların semalara alınacağı falan olmasa… biz yine İsa Mesih’in müridi kalır mıyız? Bu insanı kendiyle çok derin bir yüzleşmeye davet eden bir soru… üzerinde çok düşünülmesi gerekir.
Rus’ların yakın tarihlerinin (18.-19. yüzyıl) çok tanınan bir azizleri vardır… Sarof’lu aziz Serafim… ‘Rab İsa Mesih cehennemde yaşıyor olsa, ben de gider, orda, beraberinde kalırım’ dermiş. Cennet Mesih’in mevcudiyetinde yaşayıştır ve şu burdaki maddi hayattan başlar, çünkü.
‘Kıyamet’ zaman mekan dahilinde vuku bulacak bir olay değildir. ‘Kıyamet’ ve Mesih’in ikinci, nihai, ebedi ihtişamında belirişi, zaman ve mekanı sona erdirecek bir olaydır. Ama bu olayı akıl salt kendiliğinden idrak edemez. Zira akıl sayısallık ve dolayısıyla da zaman mekan birimlerine dayalı olarak çalışır. Halbuki ‘Semalar Saltanatı izlemeyle gelmez’ (Luka 17.20), İsa Mesih efendimizin dediği gibi. ‘İzleme’ sayısallığı önkoşar, zaman mekana ait tasavvurlar üretir. Ama ‘O Gün’ sayısallığın ötesinin, Ebediyet’in belireceği gündür. Ondandır ki salt akılla anlaşılamaz. Anlaşılması için köksel günah sayesinde gömülmüş manevi duyunun yüzeye çıkması gerekir.
Rab’bın hepimizde bu ‘gömülmüş’ duyuyu yüzeye çıkarması temennisiyle…