Re: Ateistin ninnisi…
Sevgili Vatan… bu diyeceklerimin sevgiyle, yıkıcılık değil kuruculuk ile söylenmiş olduğunu bilin bir kere… Demiş olduğunuz gibi yüz yüze konuştuğumuz yok, dolayısıyla hitabediş tarzımın nasıl olduğunu bilmenize de imkan yok. O eleştirdiğim ateizm tavrının türünde olup olmadığını bilemezsiniz. Ama… işin niyet kısmını Rab’be bırakıp bazı pratik konular üzerinde odaklanalım…
Birincisi… Cümlelerimizin, paragraflarımızın başlangıç yerlerinde büyük harf kullansak cümlelerin nerde başlayıp nerde bittiği çok daha kolay algılanılır. Eğer bunu dahi yapma gereksinimini hissetmiyorsak hangi tür ‘sosyal bilinç seviyesi’ ve ‘bilimsellik’ten bahsedebiliriz canım kardeşim? Bu tür şartlarda iletişim salihliği olan bir sohbet olabilir mi?
Ateizme gelince kendisi hakkında ‘din’ derken ufak bir tırnak işaretleri içersine aldım, dikkatinizi çekmemiş belli. Kelimeyi tırnak işaretleri arasına almamın nedeni çok özel bir anlamda kullandığımdandır. Orda ‘din’ derken Evren’in bilgisinin tümüne akli açıdan sahip olmadan (ki zaten öyle bir şey imkansızdır, bilginin sayısal sonsuzluğundan dolayı) sadece inanç yolu ile oluşturulmuş bir tasvirine yatırım yapmaktan bahsettim. Bu anlamda ‘Marksizm’in de bir ‘din’ olduğu söylenebilir rahatlıkla, her ne kadar Marksist’lerin kendileri bunu kabul etmeyecekse de.
Ama… aynı zamanda… kim demiş tüm din bilginlerinin dini Tanrı’ya varma yolu ile özdeştirdiklerini. Budizm’de mesela Tanrı diye bir kavram konusunda tartışmaktan kaçınma bu geleneğin temel öğretilerinden birini teşkil eder. Budizm din değil felsefedir diyebilirsiniz ama… bir felsefenin içresinde mum yakılıp, niyetlerde bulunulduğu, ayinlerin yapıldığı tapınakları olmaz. Üstelik o sizin bahsettiğiniz din alimleri Budizm’i yaklaşık her zaman bir din olarak betimlerler. Veya Yeni Eflatunculuk (Neo Platonizm) nedir sizce… felsefe midir, din midir? Ordaki ‘Mutlak Bir’ kavramı felfsefi bir kavram mıdır yoksa dini bir kavram mıdır? Eğer sade felsefi bir kavramsa Yeni Eflatunculuk’taki Teurji (Tanrı’ya varmaya yönelik ayinsel yaşam, riyazet ve vecde gelme olayları nasıl izah edilebilir?
Benim demek istediğim Modernlik ötesi (Post modern) terimlerinden ‘özcülüğün reddi’ ile ilgili, bir bakıma. Yani herşeyin ama herşeyin, ister din olsun, ister felsefe, ister ideoloji, neticede sadece bir anlatıdan ibaret olduğu. Ve zihnin yegane aracı anlatı olduğuna göre ‘anlatı’ların ötesine geçebilmesinin mümkünün olmadığı. Karanlığı elde bir fenerle aramaya benzer öyle bir şey :-) Yazımın sonunda Ruh’ul Kudüs’ün ‘anlatı’ların ötesine geçmenin yegane yolu olduğunu da ekledim (ki tabi Modernlik ötesi anlayışa göre bu da sadece bir iddiadır, ‘ispat’ edilebilecek bir şey değildir). Ama Ruh’ul Kudüs’ün insanın bilincinde satha çıkardıkları, dediğim gibi yeni bir anlatı veya tasvir değil, bir manzaradır. Bir düşünce içeriği, bir ‘anlatı’ olmadığındadır ki zaten tüm azizler Ruh’ul Kudüs’ün insana ifşa ettikleri söze sığamayacak şeylerdir diye apaçık beyanlarda bulunmuşlardır. Yani, başka türlü söylenecek olsa, azizlerin görüşü Modernlik ötesi görüşü reddetmeyen, aklın sınırlılığını vurgulaması açısından haklı bulan ama ‘anlatı’ların ötesinde bir gerçeğin de olduğunu savunan bir görüştür.
… … …
Tabi ki bir ateistle de oturulup sohbette bulunulabilir. Kendisini kibirli bir tavırla kaşrılayacağımız yok ama… ateistin sorunu insanın varlığının tümünü akılsallığa hapsetmiş olup akılsallığın ötesinde bir şeyin olabilme ihtmaline kendisini tamamen kör ve sağır etmiş olmasıdır. Öyle biriyle mülakatta bulunulduğunda söylenecek olanların en ziyadelisi bu şurdaki metinde söylenenler olabilir… Ondan sonrasına kalan tek şey ‘Tanrı aydnlatsın’ temennisidir.
Kilise tarihinde büyük Hristiyan düşünürler hiç bir zaman ateistlerin kibirli tavırlarını takınmamışlardır. Oturmuş, ciddi mi ciddi koca koca izah edici metinler düzmüşlerdir. Daha Hristiyanlığın ilk senelerindeki Roma devirlerinde bile şehit Aziz filozof Jüstin gibi, İskenderiye’li Klement ve Origen gibi nice çok ciddi düşünürler cilter dolusu eserler yazmışlardır, karşıt düşüncelere cevaplar versinler diye. Kuzey Afrika’lı Aziz Ogüstin, Anadolu’nun Kayseri’sinden Aziz Basilyus, kardeşi Aziz Gregorius, Beşinci yüzyılın İstanbul’unda yaşamış Aziz Maksimus’un (yazdıklarının cürretinden dolayı eli ve dili kestirilmiştir, zamanların Bizans yönetimi tarafından, ceza olsun diye) yazıları bir okunsa insan ciddiyetleri karşısında ağzı açık kalır.
Ama… bu günlerde moda olmuş Hawkins’in ‘Tanrı yanılgısı’ kitabına da şahane karşıt yazılar yazılmış, kitaplar neşredilmiştir (özellikle Alister Mc Grath’ın kitaplarını salık veririm, kendisi de pozitif denen bilim dallarında okumuş biri) ama… çağımızın narsisist insanı Hawkins türü ‘maytap’lardan büyülenen bir safdilliğe gömülü yaşayan biri, ne yazık ki.
Umarım yazım izah edici olmuştur. Olmamışsa, soruverin… bizim kimseye üstten baktığımız yok. Ama işte… ateizmin karşında da sussuz duracağız diye bir kuralımız da yok elbet.
Dilekler…