Re: Seçilmiş halk olarak Yahudiler

#30732
Anonim
Pasif

Sayın izmirligizem,

Sizin bu sorduğunuz soruyu Pavlus, Romalılara sormuştu: “öyleyse ne diyelim? Tanrı’da adaletsizlik mi var?”
Tanrı’nın Kutsal Kitap aracılığıyla kendi doğası ve niteliklerinin oğullarının ve kızları tarafından öğrenilmesini, övülmesini ve zevk alınmasını istemiştir. Kutsal Kitapta kendini açıklayan Tanrı kendini tanıtırken ‘bilginin kaynağı’ olarak açıklamıştır.

‘Her şeyi bilen Tanrı’ dendiğinde Tanrı’nın bütün sonsuzluktan zaman tüneline bakması ve olayları daha olmadan önce bilmesini temel alır. Tanrı’nın tüm olayların akışını bir şekilde önceden belirlemesi, O’nun Hakimiyetinin mecburi bir sonucudur. Tanrı’nın tüm olayların akışını önceden belirlediğini söylemek demek basit bir şekilde, Tanrı’nın yarattıkları üzerinde mutlak bir hakimiyeti olduğunu söylemek demektir. Kısaca Tanrı herşeyi önceden bilir; daha kişi doğmadan once değil daha dünya yaratılmadan once bile kişi hakkında herşeyi bilendir.

Şimdi bu gerçeği akılda tutarak Tanrı’nın adelet kavramına göz atalım. Kutsal Kitap, Tanrı’nın adil olduğunu söyler. Bununla yetinmeyip hiç haksızlık yapmayacağını yazar. Bu özelliği O’nun Kutsal bir Tanrı olduğunun göstergesidir.
Tanrı’da adaletsizlik olduğu birçok insanın düşüncesidir. Haksızlığa uğradığımızda
hemen bunu Tanrı’ya yükleriz. Ya da Tanrı’nın bazılarını kurtuluş için seçmiş olduğu, diğerlerini ise seçmemiş olduğuyla bağlantı kurarak adil bir Tanrı’nın olmadığını söyleriz.
Kutsal Kitapta Esav yerine Yakup’u seçtiğini okuyoruz. Daha ne Esav ne de Yakup doğmadan once Tanrı kime lütuf göstereceğine karar vermiş olmalı çünkü bakın Tanrı Musa’ya ne diyor: “Merhamet ettiğime merhamet edeceğim.”
Lütfunu kime uygun görürse ona vermek Tanrı’nın hakkıdır. Ne Yakup’a ne de Esav’a herhangi bir lütuf borcu yoktu. Her ikisini de seçmeseydi hiçbir adalet ya da doğruluk ilkesine karşı gelmemiş olurdu.
Kutsal Kitab’ın tarihi, Tanrı’nın hiç kimseye karşı hiçbir zaman adaletsiz davranmadığı halde, bütün insanlara eşit ya da aynı davranmadığını açıkça gösterir. Örneğin, Tanrı lütfunda İbrahim’i putperest bir ulusun arasından çağırmış ve onunla diğer putperestlerle yapmadığı lütuf dolu bir antlaşma yapmıştır. Tanrı Kendisini Musa’ya Firavun’a bahşetmediği bir şekilde vahyetmiştir. Tanrı, Tarsuslu Saul’a Mesih hakkında, Pilatus’a ya da Kayafa’ya vermediği bir vahiy vermiştir. Yahuda İskariyot’a, Petrus’a verdiği lütfu vermemiştir. Tanrı, Pavlus Hristiyanlar’a şiddetle zulüm eden biriyken ona karşı çok lütufkar davrandığından aynı vahiysel avantajı Pilatus’a da vermeye mecbur muydu?
Gördüğün gibi hep Tanrı’nın lütfundan bahsediyoruz. Şimdi düşünelim: Tanrı tüm bunları eşsiz lütfuyla yapmayıp herkeze eşit davranıp hakettiklerini verseydi (Kutsal Kitap derki “Herkez günah işlemiştir” ve “Günahın bedeli ölümdür”) hepimiz ölüme mahkum olurduk. Ama lütufkar Tanrı bazı kişileri seçerek onlara lütfunu göstermeyi uygun bulmuştur.
Eğer Tanrı kurtarıcı merhametini bütün insanlığa dağıtmaktan hoşnut olmuyor ise herkesin, O’nun kutsal ve adaletli kararına boyun eğmesi gerekir. Tanrı’nın günahkarlara karşı asla merhametli olmak gibi bir mecburiyeti yoktur.