Re: Mesihin Çarmıhı Olmasaydı Olmazmıydı?

#36421
Anonim
Pasif

@Muhammed06 21390 wrote:

Pek çok insanın, uzun bir süredir benimde kafamı kurcalayan bir konuydu bu; Yani Tanrının, insanın günahlarını yok sayması için illa Mesihin çarmıhta ölmesimi gerekiyordu? Yani bu eylem olmaksızın sadece affetse olmazmıydı?

Bu konuda Josh McDowell’ın ”Marangozdan’da Öte” adlı kitabında çok açıklayıcı ve güzel bir örnek var. Benim bu konuyu kavramama oldukça yardımcı oldu. Bu sebeble söz konusu örneği iktibas ederek sizlerle paylaşmak istiyorum.Umarım okuyan Hristiyan ve diğer dinlerden arkadaşlarımızda bu alıntı ile bereket bulur.

” Birçok kişi Tanrı’nın sevgi dolu bir Tanrı olduğuna inanıyor, ama işte o kadar… Oysa Tanrı yalnızca sevgi Tanrısı değildir. Tanrı aynı zamanda doğru, ADİL ve KUTSALDIR.

İsa’nın çarmıhta sunduğu bağışlamayı göstermek için uzun bir süre önce gerçekleşen bir olayı anlatabilirim. Genç bir kadın arabasıyla çok hızlı gitme suçundan tutuklanmıştı.Kendisine suç bildirisi yapıldı ve yargıcın önüne çıkarıldı.Yargıç suçlamayı okudu ve “Doğru mu, değil mi?” diye sordu. Kadın, “Doğru” diye yanıtladı. Bunun üzerine yargıç tokmağını vurdu ve kadını yüksek miktarda para cezasına çarptırdı. Ardından tuhaf bir şey oldu. Yargıç ayağa kalktı,cübbesini çıkardı, kürsüden indi ve cezayı kendisi ödedi.Nedir bunun açıklaması? Yargıç kadının babasıydı. Kızını seviyordu, ama aynı zamanda adil bir yargıçtı. Kızı kurallara uymamıştı. “Seni seviyorum ve bağışlıyorum. Gidebilirsin” de diyemezdi. Çünkü o zaman doğru bir yargıç olamazdı. Ama kızını o kadar çok seviyordu ki, yargıç cübbesini çıkarıp, kürsüden indi, babası olarak kadını temsil etti ve cezayı
kendisi ödedi.

Bu örnek, Tanrı’nın İsa Mesih aracılığıyla günahlarımızı nasıl bağışladığını kısmen gösteriyor. Bizler günahlıyız. İncil,“Günahın ücreti ölümdür” der. Tanrı bizi ne kadar çok severse sevsin, tokmağı vurup ölüm cezası vermek zorun-dadır, çünkü adil ve doğru bir Tanrı’dır. Ama aynı zamanda sevgi dolu bir Tanrı olduğundan, tahtından inip insan bedeni alıp İsa Mesih kimliğine bürünerek günahlarımızın cezasını ödedi. ”

Marangozdan da Öte – Josh McDowell

ADALET VE SEVGİ :
Muhammed06’nın yazmış oldukları bana, Kıbrıs’a ilk dönüş yaptığım 1991 yılında, bir polis müfettişi akrabamın anlattıklarını hatırlattı. Sizlerle paylaşmak istedim. Gerçekten olmuş bir olaydır.

Göreve yeni başlamış genç bir polis, birgün sürat yapan bir arabayı durdurur Girne’de. Araba bir kenara çekip durunca, hem arabayı ve hem de sürücüsünü tanır. Sürücü babasıdır. Yutkunur, zoruna gider ama yine de babasına ceza kesip onu rapor eder. Babası, “Tuh yazıklar olsun sana! Besle, büyüt ve utanmadan kendi öz babana bunu yapıyorsun ha! Defol karşımdan şerefsiz. Tüm dünya alem sana gülecektir” diyerek ordan uzaklaşır.

Nitekim de öyle olur. Bu olay herkesin diline düşer. Herkes bu polisle alay eder. “Besle kargayı, oysun gözünü” gibi lâflar atarlar onu gördüklerinde. Bunu anlatan polis müfettişi de kahkahalara gülmüştü o gün. Anladığım kadarınca, bu genç polis baskılara, aşağılanmaya ve alay edilmeye dayanamayarak, çok sevdiği işinden, istifa etmek zorunda kaldı.

Benim ise gözlerim doldu bunları dinlediğimde. “O genç polis şimdi burada olsaydı, ona sarılır, onu canı yürekten tebrik ederdim. Adam doğrusunu yaptı. Keşke onunla tanışabilseydim” dedim, ama şimdiye kadar hiç nasip olmadı.

Bu hakikî olaya şimdi de müsadenizle bir senaryo eklemek istiyorum. Genç polis aslında, mert ve adil davrandı. Bu yüzden de, neredeyse tüm dünyayı, tüm ailesini, yakınlarını ve arkadaşlarını karşısına aldı. ‘Doğru’ olan için acılar çekti. Yapayalnız bırakıldı, hakarete uğratıldı, alay konusu oldu. Tıpkı İsa ve O’na inanan herkes gibi. O polis adeta, “Adalet adalettir ve herkes için geçerlidir” diye haykırdı. Yalnız bu davranışında, bir eksiklik vardı.

Neydi o eksiklik? Babasını çok sevip, saydığı halde, bunu gösterecek hiçbirşey yoktu davranışında. O sevgi, bir hareket, bir icraat doğurmamıştı. Yürekte taşınan sevginin meyvesi yoktu görünürlerde. Bu yüzden onun sevgi ve saygısına kimse inanmamıştı. Halbuki, yazdın cezayı, iyi de ettin, adaleti savundun; ama şimdi git de, o cezayı kendin öde ki, dünya parmak ısırsın. Hem adalet, hem sevgi dolu desin. ‘Bravo be adama’ desinler. İşte, Rab’bimiz İsa, tam olarak bunu yaptı. En acımasızca, en tavizsizce, en ağır cezayı kesti ve dönüp bu cezayı kendisi ödedi.

O genç polisin aylık maaşı, bugünkü rakamlarla 1500 TL civarında olurdu. Yani çok zor şartlar altında ve malî sıkıntılar içinde yaşıyordu. Verilen ceza ise, yine bugünkü değerde 300 TL civarı idi. Bu cezayı ödeyip de, bir ay yarı-aç dolaşabilirdi. Elektrik ve sudan kısar, bulgur pilâvı ile karın doyurabilirdi. Babası da birgün evine geldiğinde, buz dolabını bom-boş görür, buna kendisinin sebep olduğunu anlar ve belki yüreği sızlardı. “Benim hiç önemsemediğim şeyler, meğer oğluma ne acılar çektiriyormuş” der ve belki pişman olurdu.

İşte bizlerin de, hiç önemsemediği günahlarımız da, Rab İsa’ya bu acıları çektirmiş ve çektirmektedir. Her günah işlediğimizde, sanki da birileri gizlice O’nu bir tarafa çekip, yeniden öldüresiye kırbaçlarlar bizim yerimize. O ise, “Boş verin. Kayda geçmeyin. Rapor sunmayın. Görmemezlikten gelin” demiyor yakayı kurtarmak için. Aksine, cezayı kendisinin çekeceğini bile bile, her bir günahın kayda geçmesi konusunda, hiç taviz vermiyor.

Bizlerin yaptığı da, çoğu zaman, bu durumu görüp de anlamış olmasına rağmen, bir sonraki gün de sürat yapan veya sarhoş araba kullanan baba gibidir. ‘Adil Olan’la, sırf sevgisinden dolayı alay ediyoruz, dalga geçiyoruz. Yüreğine hergün acılar sunuyoruz. Halbuki O, bizim tövbe etmemizi bekliyor ve bunun için bütün bu acılara katlanıyor. Her gün cezamızı ödüyor. Biz ise sürat yapmaya, sarhoş gezmeye devam. Ama, alay etme zamanı sona ermek üzere ve adalet kapıdadır. (İbraniler 6:4-8 ve İbraniler 10:26-31).