Re: Erken Kilise Tarihi

#28186
Anonim
Pasif

İskenderiyeli Cyril ve Antakyalı Yuhanna yaşadıkça bu iki öğretinin arasındaki anlaşma devam etmiştir. Ancak onlar ölür ölmez tartışmalar daha hızlı bir şekilde yeniden başlamış ve giderek daha da kötüleşmiştir. Bir yanda Antakya ekolü, tüm ilgisini Mesih’in tarihsel yaşamına verip dikkatini Onun insan yönü üzerine yoğunlaştırmıştı. Diğer tarafta ise İskenderiye okulu Kutsal Yazıları ruhsallaştırıp İsa’nın tarihi yaşamını önemsemeyerek öğretilerinde bütün ağırlığı İsa’nın Tanrı yönüne vermişlerdi. Bu doktrin aslında temelini Athanasius’un görüşlerinden almış ve Cyril tarafından geliştirilmiştir. Gerçi Cyril bu düşüncelerin Apollinaris versiyonunu lanetlemişti ama, yaptığı vurgularıyla kendisi de ondan pek farklı değildi.

Bu iki grubun arasındaki çekişme ayrıca kiliseler arasındaki mevki hevesinden dolayı daha da hızlanmıştır. Antakya ve İskenderiye’den sonra geldiği halde İstanbul’un başkent olmasından sonra İstanbul episkoposluğu Roma’dan sonra ikinci konuma yükselmiştir. Ayrıca İstanbul episkoposluğu görevlendirdiği gözetmenleri genelde Antakya’dan seçtiği için İskenderiye buna da bozulmuştur.

444’te İskenderiye’de Cyril’in yerine Dioscrus gözetmen olmuş ve teolojisinde ötekilerden daha da ileriye giderek o da hem İskenderiye’ye hem de kendine ün kazanmak için elinden geleni yapmıştır. 446’da ise İstanbul gözetmenliğine Antakya görüşüne sıcak bakan Flavian gelmiştir.

Kısa bir süre içinde İstanbul’da Eutychen adında bir keşişin görüşleri yeni bir tartışma başlatmıştır. Öncelikle Eutychen, 443’te Antakyalı Yuhanna ve Cyril arasında barış sağlayan inanç antlaşmasını Nestorianist olarak ret etmiştir. Eutychen, İsa Mesih beden almadan yani Tanrısal ve insansal yönü birleşmeden önce Onda iki ayrı doğanın var olduğunu savunmuştur. Ama birleştikten sonra Tanrı ile insan doğası öylesine birleşip karışmıştır ki sonunda tek bir doğa olmuştur ve bu doğa da tamamen Tanrısaldır. Bu görüşleri yüzünden 448’de Flavian’ın önderliğinde İstanbul’da yapılan bir sinodda Eutychen Mesih’i aşağılayan biri olarak inanlılar topluluğundan atılmıştır. Ama Eutychen bu kadar çabuk vazgeçmemiş ve davasını imparator ve Roma gözetmeni de dahil olmak üzere birçok episkoposa bildirmiştir. Flavian da bu toplantıda alınan karaları meslektaşlarına duyurmuştur. Bu yöntem o dönemde kiliseler arası uygulanan bir gelenekti.

O dönemde Roma episkoposu Büyük lakabıyla tanınan I.Leo’ydu ve kendisi Flavian’ın görüşlerini destekleyen Leo’nun Tome’u adıyla bilinen uzun bir mektup yazmıştır. Tome büyük kitap anlamına gelmektedir.Bu mektup batıda benimsenmiş olan ve yıllar önce Tertullian’ın da ifade ettiği görüşleri açıklıyordu. Leo’ya göre Mesih’te ne gerçek Tanrılık olmadan insanlık, ne de gerçek insanlık olmadan Tanrılık yer alıyordu. Mesih’te iki eksiksiz doğa da ötekinin cevheri ve doğasının özelliklerini azaltmadan tek bir kişide bir araya gelmişti.

Bu tartışma da İskenderiyeli Dioskurus Eutychen’in tarafını tutmuş ve konuyu görüşmek üzere imparatoru ve tüm kiliseyi bir konseye çağırmıştır. Efes’te 449’da toplanan konsey, ağırlığını koyan Dioskurus tarafından yönetilmiştir. Bu konseye Leo kendisi gelemediği halde iki yetkili temsilci ile beraber konseyde okutulması için Tome’u da göndermiştir. Ama konseyde bu mektubun okunmasına bile izin verilmemiştir.

Bu toplantının sonunda İznik Konseyi ile sadakat yemini yenilenmiş, ama aynı zamanda konseyin büyük bir çoğunluğu Eutychen’i de doğrulamıştır. Flavian ve onu destekleyenlerden bazılarının da görevlerinden alınmasına karar verilmiştir. Hatta Dioskurus daha da ileriye giderek Leo’yu bile kilise topluluğundan uzaklaştırıp onun yerine İskenderiyeli bir rahibi getirmiştir.

449’da Efes’te yapılan bu konsey daha sonraları Haydut Konseyi olarak adlandırılmıştır.

Ama Leo kolay kolay pes edecek biri değildi. Hemen İtalya’da yapılmak üzere yeni bir konseyin toplanması için harekete geçmiştir. 451 yılında imparator Marcion yeni bir konseyin toplanması için bir ferman çıkarmıştır. Ancak toplantı İtalya’da değil, başkent İstanbul’un karşısındaki Chalcedon yani Kadıköy’de yapılacaktır. Dördüncü Ekümenik Konsey olarak tarihe geçen bu konseye çoğunluğu doğudan 600 gözetmen katılmıştır. Fakat bu konseye de Leo şahsen yine katılmamış ve yerine daha önce de yaptığı gibi iki temsilci ile birlikte Tome’u göndermiştir. Ama bu kez farklı olarak konsey Tome’un okutulmasına izin vermiştir. Tarihin en büyük buluşmalarından biri olan konsey imparatorun görevlendirmiş olduğu saray yetkilileri tarafından yönetilmiştir. Dioskurus da bu toplantıya katılmıştır, fakat bir önceki toplantıdaki gibi yıldızı parlamıyor ve sesi o kadar çok çıkmıyordu. Konseyin sonunda Leo’nun yazmış olduğu Tome doğru bulunmuş ve benimsenen inanç bildirgesine onun görüşleri de eklenmiştir.

Kutsal ataları takip ederek hepimizi tek bir ağızla açıklanacak tek bir ve aynı Oğul, Rabbimiz İsa Mesih, Tanrılıkta kusursuz ve insanlıkta kusursuz, gerçek Tanrı ve gerçek insan, mantıksal bir ruh/can ve bedenden oluşan, Tanrılığına göre Baba ile aynı özde ve insanlığa göre bizimle aynı özde, her konuda bizim gibi olmuş ama günahsız, Tanrılığına göre tüm zamandan önce Baba’dan çıkmış biricik, son günlere insanlığına göre bizim kurtuluşumuz için Tanrı annesi bakire Meryem’den doğmuş, aynı ve tek Mesih, Oğul, Rab, tek biricik, iki doğada, karşımadan, değişmeden, bölünmeden, ayrılmadan, doğanın ayrıcalıkları birlikteliğinden alınmadan ama daha ziyade her bir doğanın özellikleri birlikte tek bir kişide ve bir varlıkta korunmuş olarak, iki kişiye ayrılmadan ve bölünmeden ama tek ve aynı biricik Oğul, Tanrısal Söz, Rab İsa Mesih, peygamberlerin baştan beri ona ilişkin söyledikleri gibi ve Rab İsa Mesih’in bizlere öğrettiği gibi ve Kutsal atalarının bizlere aktardıkları gibi inanıyor ve açıklıyoruz.

Dördüncü Ekümenik Konsey’de bu kitaptan şöyle bir formül çıkarılmıştır: İsa Mesih tek doğada karışmaksızın, değişmeksizin, bölünmeksizin, ayrılmaksızın iki kişiliktir.

Kadıköy Konseyi’nin başka bir etkisi daha olmuştur. Leo’dan önce de papalık kavramı olsa da, Leo papaya dönüşen ilk episkopostur. Bunun en büyük nedeni konseyde onun fikirlerinin kabul görmesi ve hatta bu fikirler sayesinde çok önemli bir problemin çözülmesidir. Zaten Roma’nın her şeyden öte Petrus’tan dolayı bir önceliği vardı.

Bu konseyin yapıladığı sırada ölmüş olan İstanbul eski gözetmeni Flavian da bu toplantıda aklanmış, ama Eutychen sapkın olarak ilan edilmiştir. Dioskurus ise görevinden alınıp kiliseden aforoz edilmiştir.

Kilisede başka konular ve kilise düzenini ilgilendiren kanonlar da kararlaştırılmıştır. Aynı zamanda İstanbul episkoposluğunun Roma’dan sonra ikinci olduğu da bu konsey sırasında açıklanmıştır. Böylece İstanbul resmi olarak da daha eski olan Antakya, İskenderiye ve Yeruşalim episkoposluklarının önüne geçmiştir.