Re: Bilime Hristiyan Bakışı

#36922
Anonim
Pasif

Galileo, Katolik Kilisesi arasındaki çatışmanın tohumları Kopernik ve Galileo doğmadan yüzyıllarca önce ekilmişti. Evrenin Yermerkezli (jeosantrik) olduğu görüşü eski Yunanlılar tarafından benimsenmiş ve filozof Aristoteles (MÖ 384-322) ve astronom-astrolog Ptolemaios (MS*ikinci*yüzyıl) sayesinde ün kazanmıştı.

Aristoteles’in evrenle ilgili görüşü, Pisagor olarak da bilinen Yunanlı matematikçi ve filozof Pythagoras’tan (MÖ*altıncı*yüzyıl) etkilendi. Aristoteles, Pythagoras’ın daire ve kürenin kusursuz biçimde olduğu görüşünü benimseyerek, tıpkı bir soğanın içindeki katlar gibi gökyüzünün de küre içinde küre olduğuna inandı. Her küre kristaldendi ve hepsinin merkezi Yer’di. Yıldızlar hareketini doğaüstü gücün merkezi olan en dıştaki küreden alarak daire şeklinde hareket ediyordu. Aristoteles de güneşin ve diğer gök cisimlerinin kusursuz olduğuna, değişiklikten etkilenmediğine ve herhangi bir hatası olmadığına inandı.

Aristoteles’in büyük görüşü bilimin değil, felsefenin bir ürünüdür. O, Yer’in hareket halinde olmasının makul olmayacağını düşündü. Bir boşluk ya da uzay düşüncesini de reddetti; çünkü hareket eden Yer’in sürtüşmeden etkileneceğine ve sabit bir güç uygulanmazsa hareketinin duracağına inandı. Aristoteles’in görüşü var olan bilgilerin çerçevesinde mantıklı göründüğünden yaklaşık 2.000 yıl bu ilk şekliyle kabul görmeye devam etti. Aklı başında ya da fizik hakkında azıcık bilgisi olan hiç kimse muazzam ağırlıkta olan Yer’in kendi merkezi ve güneşin merkezi etrafında sendelemekte olduğunu düşünmez; çünkü Yer çok az bile hareket etseydi, şehirlerin, kalelerin, kasabaların ve dağların yerle bir olduğunu görürdük.

O halde şu soruyla karşılaşıyoruz:

Hata Katolik Kilisesinin mi yoksa Kutsal Kitabın mı?

Galileo ve kilise arasındaki çatışmaya yol açan başka bir neden 13. yüzyılda meydana geldi ve bu Katolik ilahiyatında bir yetkili olan Aquino’lu Tommaso (1225-1274) ile ilgiliydi. Tommaso, Büyük Filozof diye adlandırdığı Aristoteles’e derin bir saygı duyuyordu. Tommaso, Aristoteles’in felsefesiyle kilisenin öğretilerini kaynaştırmak için beş yıl uğraştı. Galileo’s Mistake (Galileo’nun Yanlışı) kitabında şöyle yazılıyor: “Aristoteles’in felsefesini kilise öğretileriyle karıştıran Tommaso’nun ilahiyatı Katolik Kilisesinin temel dogması olmuştu.” O günlerde bağımsız bir bilim camiası olmadığını da unutmayın. Eğitim büyük ölçüde kilisenin kontrolündeydi. Dinde ve bilimdeki tek otorite de yine kiliseydi.

Dolayısıyla, kilise ve Galileo arasındaki çatışma için ortam hazırdı. Astronomiyle uğraşmadan önce Galileo devinim üzerine bir tez hazırlamıştı. Bu tez, çok saygı duyulan Aristoteles’in yapmış olduğu birçok varsayımı sorguluyordu. Fakat Galileo’nun günmerkezli evren görüşünü kararlılıkla savunması ve bunun Kutsal Yazılarla uyumlu olduğunu iddia etmesi onun 1633’te Engizisyon tarafından yargılanmasına yol açtı.

Galileo savunmasında Tanrı’nın ilham edilmiş Sözü olarak Kutsal Kitaba duyduğu güçlü imanı tekrar ortaya koydu. O aynı zamanda Kutsal Yazıların sıradan insanlar için yazıldığını ve güneşin görünürdeki hareketiyle ilgili Kutsal Kitaptaki kayıtların gerçek anlamda yorumlanmaması gerektiğini de iddia etti. Fakat bütün çabası boşunaydı. Çünkü Galileo Kutsal Yazılar hakkında Yunan felsefesine dayanan bir yorumu reddettiğinden mahkûm edildi. Katolik Kilisesi Galileo’ya verilen hükmün hatalı olduğunu ancak 1992 yılında kabul etti.

Bu olanlardan ne öğrenebiliriz?

Öncelikle Galileo’nun Kutsal Kitap hakkında hiçbir kuşkusu yoktu. Tersine o kilisenin öğretilerini sorgulamıştı. Dini konularda yazan bir yazar şöyle dedi: “Galileo olayından alınacak ders, Kilisenin Kutsal Kitap hakikatlerine fazla bağlı olduğu değil, yeterince bağlı olmadığıdır.”

Yunan felsefesinin kendi teolojisini etkilemesine izin veren kilise, Kutsal Kitap öğretilerini izlemek yerine geleneklere teslim oldu.

Tüm bunlar bize Kutsal Kitaptaki şu uyarıyı hatırlatıyor: “Dikkat edin; insan geleneklerine ve bu dünyanın benimsediği temellere dayanan felsefeyle, yanıltıcı boş sözlerle sizi tuzağa düşürmek isteyenler olabilir; bu gibi şeyler Mesih’ten değildir” (Koloseliler 2:8).

Buraya kadar anlatılanlar, elbette bilimle ilgilenmemek gerektiği anlamına gelmez. Aslında Kutsal Kitabın kendisi Tanrı’nın eserlerini öğrenmeye ve gördüğümüz şeylerdeki şaşırtıcı niteliklerini kavramaya teşvik eder (İşaya 40:26; Romalılar 1:20). Tabii ki bu, Kutsal Kitabın bilimi öğreten bir kitap olduğu anlamına gelmez. Aslında Kutsal Kitap Tanrı’nın standartlarını, O’nun kişiliğinin yalnızca yaratılışa bakarak öğrenilemeyecek yönlerini ve insanlıkla ilgili amacını da gösterir (Mezmur 19:7-11; 2.*Timoteos 3:16). Bununla birlikte, Kutsal Kitap doğal olgulardan söz ettiğinde her zaman doğruyu söyler. Bizzat Galileo şöyle söylemişti: “Kutsal Yazılar da, doğa da Tanrı’nın emriyle oluşmuştur. . . . . İki gerçek asla birbiriyle çelişemez.”

Aşağıda verilebilecek örneklerden SADECE BİRİ bile bunu doğrulayabilir.

Yıldızların ve gezegenlerin hareket halinde oldukları gerçekse de bundan daha temel bir gerçek evrendeki tüm maddenin kütle çekimi kanunu gibi yasalarla yönetildiğidir. Fizik kanunlarına değindiği bilinen Kutsal Kitap dışı en eski ifade, evrenin sayılarla açıklanabileceğine inanan Pythagoras’a aittir. İki bin yıl sonra Galileo, Kepler ve Newton sonunda maddenin rasyonel kanunlarla yönetildiğini ispatlamıştır.

Doğa kanunuyla ilgili ilk Kutsal Kitap kaydı Eyub kitabında geçer. MÖ yaklaşık 1600’de Tanrı Eyub’a şöyle sordu: “Göklerin kanunlarını bilir misin? Onun hükûmetini yeryüzünde kurabilir misin?” (Eyub 38:33). MÖ yedinci yüzyılda kayda alınan Yeremya kitabı Tanrı’dan ‘ayın ve yıldızların kanunlarının’, ‘göklerin, ve yerin kanunlarının’ Yaratıcısı olarak söz eder (Yeremya 31:35; 33:25). Bu ifadelerin ışığı altında Kutsal Kitap yorumcusu G. Rawlinson şöyle diyor: “Fiziksel dünyada kanunların üstünlüğü çağdaş bilim kadar Kutsal Kitabın yazarları tarafından da etkili bir şekilde doğrulanmaktadır.”

Eğer Pythagoras’ı başvuru kaynağı olarak kullanıyorsak da, Eyub’daki ifade Pythagoras’ın zamanından yaklaşık bin yıl önceydi. Unutmayın ki Kutsal Kitabın amacı fiziksel gerçekleri göstermek değil, aslında Tanrı’nın her şeyin Yaratıcısı, fiziksel kanunları yaratabilecek Kişi olduğunu vurgulamaktır .

(Eyub 38:4,12; 42:1,2).