Re: Beni kabul eden de Beni değil, Beni göndereni kabul etmiş Olur

#31451
Anonim
Pasif

Rab ile yeni yaşamım

Hepinize esenlik olsun. ‘Tanıklığımı sizlerle paylaşmak istedim çünkü benim gibi bir zamanlar kaybolmuş yitik ruhlara yol gösterebilir’ diye düşündüm.

Ben kimliğinde islam yazan ama ateist olan bir ailede büyüdüm. Aldığım tek yoğun din derslerini ailenin tek koyu dindarı olan dedemden metazori olarak alıyordum. Küçüklüğümde dedemi çıldırtan sorularımı hala hatırlıyorum.

‘Dede, Allah Baba niye hiç konuşmuyor bizimle?’
‘Allah hiç konuşur mu canım, biz kimiz ki sadece onun yarattığı kullarıyız’.
‘O zaman bizi sevmiyor. Ben, bir tek sevmediklerimle konuşmuyorum. Madem sevmiyecek neden yarattı?’
‘Sus densiz!’

ya da

‘Dede, peygamberimiz neden bu kadar cok evlenmiş?’
‘Çünkü o zamanlar kız cocukları sevilmiyormuş o yüzden, öldürülmesinler diye..
‘E, o bir peygamber değil mi ? Öldürülmesin, günah!’ derdi, onlar da öldürmezlerdi.’
‘O zaman bir sürü kadının kocası olmazdı ,kadın sayısı erkekten daha çoktu.
‘Şimdi eve başka kadın gelse annem çok üzülürdü, o kadınlar da üzülmüşlerdir!’
‘Olur mu öyle şey hepsi çok mutluydular.
‘Dede Ayşe kaç yaşındaydı?’
-9-
‘Ya peygamber?’
‘Peygamber denmez, peygamber efendimiz denir. O da 55 yaşındaydı’.

“aaaaa olur mu öyle şey?’
Ve suratımda patlayan bir tokat !
Ben çok küçük bir cocukken Tanrı’yı reddettim. Dedem de bu yüzden beni reddetti, beni sevmekten vazgecti. Ben ona göre içine şeytan girmiş bir çocuktum ve çok tehlikeli sorular soruyordum. Sırf bu yüzden seneler sonra liseye gittiğimde kuran’ın türkçe mealini okudum.

Bir ayette söylediği, bir ayeti tutmuyordu. Birbiri sıra giden çelişki dolu ayetler vardı . Bana kazandırdığı tek şey İsa denen kişiyi, bu babasız doğduğu iddia edilen zatı tanıma isteği oldu. Ama bu merakımı hep erteledim. Zaman ilerledikçe ve çevremdeki, toplumdaki yozlaşmayı gördükçe daha da öfkelenmeye başladım. Artık sıkı bir komünist ve ateisttim. Dini her olgu ile alay ediyordum, Tanrı’yı yok sayıyordum dalga geciyordum. Ve en yok saydığım anlarda bile derinlerde bir yerde bir yaradanın varlığını hissediyordum. Ama küstüm O’nunla.. . Benden talep ettikleri aklıma hayalime sığmıyordu çünkü ( ve talepler de kuran da öğrendiklerimle sınırlıydı) ve bende onu reddediyordum.

Seneler ilerledikce içimdeki boşluk büyüdü ve ben kocaman kronik bir mutsuzdum. Mutsuzluğumu peşimden gittiğim her yere sürüklüyordum. Sanki ayaklarımda kocaman zincirler varmış gibi. Sürekli içimin kanadığını hissediyordum . Çok fazla içmeye , çok fazla sinirlenmeye ve çok fazla hata yapmaya başladım, çünkü tutunacak bir dal bulamıyordum. Savunmasız , kocaman bir çocuktum, içimde dinmeyen bir şefkat açlığı vardı. Ve tüm bu olumsuzluklara rağmen hayatımdaki başarısızlıklarımı çok çalışarak kapatmaya çalıştığım için kariyer sahibi ve sözü geçen bir insandım iş cevremde. Çok sinirli çok ukala, ve çokbilmiştim de üstelik.

Sıradan iş günlerin birinde birden işler rayından çıktı. Çok önemli bir toplantı beni bekliyordu, ama benim hiç bir onayım, raporum ve dökümanlarım gelmesi gereken yerlerden gelemiyordu. Delireceğimi düşünüyordum . Sinirden oturup ağlamaya başladım ve içimden sürekli, ‘ne yapacağım ben?’ diyordum. Tam o sırada kendi sesimi bastıran bir ses duydum içimde, bana: ‘Kiliseye git!’ dedi. Şaşkınlıktan donakalmıştm. Kilise mi??? ‘Ben ve kilise… ne alakası vardı ki?.’ Öyle çaresiz bir haldeydim ki, sesi dinlemeye karar verdim. O zamanlar Elmadağ’da bir şirkette çalışıyordum tabi ki en yakın aklıma Taksim’deki kilise geldi. İş yerinden koşar gibi çıktım , kilisenin kapısından hem biraz korkarak hemde heyecanla girdim . İçerisi boş gibiydi en arka sıralardan birine oturdum ve içimden, ‘Buraya beni sen mi çağırdın Tanrım?’ dedim. ‘Biz seninle ben daha çok küçükken küsmüştük. Ben senin öfkenle başa çıkamam, senden korkarak yaşamak istemiyorum!’ Bir yandan da ağlamaya başladım. Hüngür hüngür ağlıyordum. Sanırım bir 15-20 dk kadar oturdum, ağladım ve yukarıdaki benzer cümlelerle içimden sürekli Tanrı ile konuştum. Çıkarken gözüme kitaplar çarptı, oradan bir İncil aldım ve iş yerine geri döndüm. İşe geldiğimde beklediğim bütün evraklar masamın üzerinde beni bekliyordu. Sanki bir mucize olmuştu ve birden gülerek: ‘E, Tanrım biz barış mı imzalıyoruz şimdi seninle?’ dedim kendi kendime. Akşam eve gelir gelmez İncil’i okumaya başladım ve okudukça, her sayfada şaşkınlığım büyüdü. Ben bunca sene beni seven Tanrı’yı görememiştim, O’nun sevgisinden mahrum etmiştim kendimi. Ve O, yaptığım onca şeye rağmen benim kapımı çalmıştı ve içeri davet edersem benimle yemek yiyecekti. Ben O’nun kuzusuydum sesimi tanırdı, beni terk etmezdi . Ve sonunda anladım ki ‘YOL,GERÇEK VE YAŞAM BEN’İM’ yuhanna 14:6 YOL VE YAŞAM MESİH İSA idi .

Hamd olsun ki O’nu tanıdım. Artık bir kilisem beni hiç terk etmeyen bir Tanrım ve yeni kardeşlerim var.
Eski halimden cok ufak kırıntılar kalsa da, ben de imanda her gecen gün büyüyorum RAb’be sükürler olsun ve deneniyorum da! Şeytan hangi yüzyılda boş durdu ki? Şimdi de boş durmuyor, ama biliyorum ben O’nun kuzusuyum, ben O’nun seçilmiş kızıyım, O beni asla terk etmez. Ve dua ediyorum; Rab’bim eski elbiselerimi çıkardım , üzerime giydirdiğin yeni elbiselerimin kirlenmesine, yırtılmasına izin verme . Benim yolum senin ellerinde artık, beni ve tüm kardeşlerimi Kutsal Ruh’la mesh et. Mesh et ki, sesimiz diğer kayıp kuzulara da ulaşsın .

İsa Mesih adıyla Amin