Siz Dunyanin Tuz`u ve Isigisiniz.

  • Bu konu 2 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25622
    Anonim
    Pasif

    KİMLİĞİMİZ VE GÖREVİMİZ
    GİRİŞ: Bu hafta İsa Mesih’in dağdaki öğretişine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Hatırlarsanız en son Matta 5. bölümde İsa Mesih’in öğrencilerine Ne mutlu diyerek 8 farklı bereket sözlerini incelemiştik. İsa 3. ayetten 12. ayete kadar Hıristiyan yaşamı süren bir imanlının temellerinin neler olması gerektiğini öğretmişti. Neydi bunlar? Matta 5:3-12

    1-) KİMLİĞİMİZ
    Bu hafta ise Matta 5:13-16’ya kadar olan ayetlere bakacağız. Bu ayetlerde İsa öğrencilerine iki benzetme kullanarak onların kim olduğunu ve görevlerinin ne olduğunu öğretiyor. İlk bölümde kendisini izleyen öğrencilerine imanın temellerini öğretti ne mutlu diyerek. Şimdi ise onlara kim olduklarını ve görevlerinin ne olduğunu öğretiyor. Onların gözlerine bakarak, İsa öğrencilerine siz dünyanın tuzusunuz, siz dünyanın ışığısınız dedi. Burada özellikle dikkatinizi çekmek istediğim vurgu budur.

    İsa kendisine iman eden ve izleyen insanlara, öğrencilerine siz yeryüzünün tuzu ve ışığı olmalısınız demedi. Yada siz yeryüzünün tuzu ve ışığı olmak için çalışmalısınız. Siz lütfen yeryüzünün tuzu ve ışığı olmayı deneyin de demedi. Direk olarak onlara Yeryüzünün tuzu ve ışığı sizsiniz dedi. Siz busunuz bana iman ettiğiniz zaman sahip olduğunuz kimlik budur. Başkası değil, siz dünyanın tuzu ve ışığısınız. Bu sizin kimliğiniz.

    Dağda öğrencilerine seslenen İsa aynı şekilde sende O’na inanan ve O’nu izleyen biriysen sana da bugün sen dünyanın tuzu ve ışığısın diye sesleniyor. Geçmişte olduğun ve kaybettiğin yada gelecekte bir gün olacağın bir şey değil. O’na iman ettiğin andan şimdiye ve sonsuza kadar sahip olduğun bir kimliktir bu. Bu bir insanın sahip olabileceği en güzel kimliktir.

    Evet, kardeşler bizler bu dünyanın ışığı ve tuzuyuz. Ancak bu ayeti okurken kendime sunu sordum, sen gercekten isikmisin? Sen gercekten Tuz`musun, ve sanirim biraz utanilacak durumda olablecegimi anladim. Ama size şunu söyleyeyim böyle hissetsen de hissetmesen de gerçek olan şey bu Sen ve Ben bu dünyanın tuzu ve ışığısın.

    İyi bilinen bir konuşmacı, seminerine 20 dolarlık bir banknotu göstererek başladı. 200 kişinin bulunduğu odaya, bu parayı kim ister diye sordu ve eller kalkmaya başladı ve konuşmacı bu parayı sizlerden birine vereceğim fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım dedi. Parayı önce buruşturdu ve dinleyicilere hala bu parayı isteyen var mı diye sordu, eller yine havadaydı. Bu sefer, konuşmacı peki bunu yaparsam dedi ve $ 20 i yere attı onun üstüne bastı, ezdi, pisletti ve para simdi pis ve buruşturdu, fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu. Ve konuşmacı söyle dedi arkadaşlarım burada çok önemli bir şey öğrendiniz, burada paraya ne yaptıysam hiç önemli değil onu yinede istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi, o hala 20 dolar.

    Hayatımızda çoğu kez verdiğimiz kararlar veya hayat şartları nedeniyle hırpalanır, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötü hissederiz, bazen Tanrı’nın istemediği günahlara düşüp kirlenebiliyoruz. Fakat ne olduğu yada ne olacağı önemli değil, çünkü hiçbir zaman değerimizi kaybetmeyiz. Temiz yada pis, hırpalanmış yada kırılmış olalım hayatımızın değeri ne yaptığımızla değil, kim olduğumuzla alakalıdır. Kutsal ve Tanrı’ya layık bir yaşam sürdürmeye çalışsam da bazen günaha düşebiliyorum. Ama yinede bu benim kim olduğumu değiştiren bir şey değil. Tabiî ki günaha karşı direnmeliyim Tanrı’nın istediği şekilde yaşamaya gayret etmeliyim ama şunu da bilmeliyim ki eğer günaha düşersem bu benim kimliğimi kaybedeceğim anlamına gelmez.

    Siz ve ben bu dünyanın tuzu ve ışığıyız. İsa’nın bize verdiği kimlik budur. Ama önemli olan diğer bir şey daha var ki sahip olduğumuz bu kimliği gerektiği ve Tanrı’nın istediği şekilde yaşıyor ve yansıtıyor muyuz? Dünyanın tuzu ve ışığı olarak görevimizi iyi bir şekilde yerine getiriyor muyuz? İsa bu bölümde sadece sahip olduğumuz kimlikten bahsetmiyor. Bu iki benzetmeyi kullanarak aynı zamanda görevimizin ne olduğunu da bize öğretiyor. Bunu anlamak için bu benzetmelerde İsa’nın kullandığı tuz ve ışığın ne olduğunu ve ne yaptığını anlamamız gerekir.

    2-) GÖREVİMİZ
    Dünyanın tuzu sizsiniz: Tuz beyaz ve içerdiği mineraller açısından önemli bir maddedir. Eski çağlarda insanlar bazı yiyeceklerin bozulmalarını engellemek için ve temizlemek için kullanırlardı. Aynı zamanda yemeklere tat vermek içinde tuz sofraların vazgeçilmez bir maddesidir. Çok kullanılışlı ve gerekli bir maddedir. Bu yüzden özellikle eski çağlarda çok değerli ve pahali bir şeydi. Tuzun görevi budur. Tat vermek, bozulmayı engellemek, korumak ve temizlik. İsa bu benzetmeyi kullanarak öğrencilerine ve bize bunu öğretiyor. Tuz bu dünya için nasıl gerekli bir şeyse, sizde bu dünya için öylesiniz. Bozulmaya yüz tutmuş bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyayı değiştirecek, daha çok bozulmasını engelleyecek, koruyacak ve temizleyecek birileri varsa oda biz imanlılarız. Bu yüzden ben dünyanın tuzuyum demek yetmiyor bir tuz gibi görevimizi de yerine getirmemiz gerekiyor.

    Dünyanın ışığı sizsiniz: Işığın görevi nedir? Karanlığı aydınlatır. İnsanlar karanlıkta yürüyorlarsa onlara nerede pislik, engel ve tehlikeli şeyler vardır onu gösterir. Ve aynı zamanda nereye doğru yürümeleri gerekir, güvenli yer neresidir onu gösterir. Karanlık bir odada kaldığınızda etrafınızda ne olup bittiğini göremezsiniz ama odanın içine ışık geldiği zaman hem iyi hemde kötü şeylerin ve odanın nasıl bir yer olduğunu görürsünüz. İsa bu benzetme aracılığıyla bize işte siz böylesiniz. Dünya için ışık ne kadar önemliyse sizde bu dünya için öylesiniz. Biz bir ışık olarak gittiğimiz yerlerde parlarsak yani görevimizi yaparsak. O zaman bu dünyada karanlıkta yaşayan insanlar ışığı göreceklerdir. Yaşadıkları ortam içindeki engellerin, pisliğin, kötü şeylerin ve durumun farkına varacaklar. (Musa`nin yuzunun parlamasi olayini anlat)

    Mesihten aldigimiz isik Gunes ve Ay.
    Bu dünyanın tuzu ve ışığı olarak görevimizi nasıl yapacağız? Bu dünyaya nasıl tat vereceğiz, koruyacağız yada ışık olarak karanlıktakilere önlerindeki engelleri gösterip gitmeleri gereken yeri göstereceğiz, Tabiî ki ilk olarak Mesih’te kalarak. İsa Yuhanna 8: 12’de “dünyanın ışığı Benim” diyor.

    Aslında biz imanlılar bir ay gibiyiz. İsa ise güneştir. Geceleri gökyüzüne baktığımızda ışık saçan ayı görürüz. Aslında ayın verdiği ışık kendisinden gelen bir ışık değildir. Güneşten aldığı ışığın bir yansımasıdır. Tıpkı bunun gibi bizlerin sahip olduğu ışıkta bizden gelen bir ışık değildir. Çünkü bizler bir zamanlar ölü ve karanlıktık. Ama İsa yaşamımıza geldiği zaman yani dünyanın ışığı bizim içimize girdiği zaman bizde ışık oldu. Ve biz de bir ay gibi ancak O’nun bizim içimize koyduğu ışığı yansıtarak görevimizi yapabiliriz. Nasıl yapabiliriz? İlk bölümde İsa’nın söylediği gibi ruhta yoksul, yumuşak huylu, doğruluğa acıkıp susayan, merhametli, yüreği temiz ve barış sağlayan bir imanlı olarak.

    Gerek bu girişteki temelleri hayatımızda sergileyerek gerekse bundan sonraki bölümlerde İsa’nın bizden istediklerini yerine getirerek bu dünya için tuz ve ışık olarak görevimizi yerine getirebiliriz. Tuz ve ışık olarak görevini yerine getirmek istiyor musun? O halde Tanri`ya sadık bir şekilde yaşa. Kardeşinle aranda bir sorun varsa git ve kardeşinle nazik bir şekilde konuşarak sorununu çöz. Zinadan ve boşanmadan uzak dur. İnsanlara güvenilir sözler söyle ant içmeden. Düşmanını sev sana zulmedenler için dua et, intikam alma. Tanrı’yla olan ilişkinde gerçek doğruluğu sergile. Gösteriş için değil ama içten gelerek insanlara yardım et, oruç tut ve dua et. Yeryüzündeki değil gökyüzündeki hazinelerin ardınca git. İhtiyaçların için kaygılanıp isyan etmeden Tanrı’nın sağlayışına güven başkasını yargılama. Bunları yaparsan bir tuz ve ışık olarak görevini yerine getirmiş olursun.

    Ama bunları yapmazsan İsa’nın dağdaki verdiği bu sözleri yerine getirmeye çalışmazsan tuz ve ışık olarak nasıl ben görevimi yerine getiriyorum diyebilirsin. İsa diyor ki eğer tuz tat vermezse görevini yerine getirmezse o zaman dışarı atılarak ayakaltında çiğnenir. (Eski israilde duvar delikleri camurla yapilidi, tuzda ona katilirdi, simdi ise yollara serpiliyor.) Biz hayatımızda İsa’nın bizden beklediklerini yerine getirmez isek o zaman insanlar önündeki vereceğimiz tanıklıkta ayaklar altında çiğnenir. Bazen imanlı diye bildiğimiz kişilerin hayatlarına baktığımız zaman gerçekten bir tat ve aydınlık göremiyoruz. O zaman etraftaki insanlar acaba ne düşünüyor? Kilise olarak biz insanlar üzerinde nasıl bir etki yaratıyoruz? Kendi kendimize bunu daima sormamız lazım. Bazen bıraktığımız etki iyi bir etki olmuyor. Bir gün bir kardeş bana geldi ve bir kardeşle arasındaki sorundan bahsettikten ve kilisede bazı kardeşlerin hayatlarında gördüğü olumsuzluklardan sonra bana şöyle dedi. Daha önce iman etmeden önce gittiğim dini bir guruptan ayrılmamın sebebi aralarında birçok kötü şeyleri görmemdi. Çekememezlik, yalan, dedikodu, hırs ve ikiyüzlülük gibi şeyler. Kiliseye geldiğimde buradaki insanlar beni çok etkiledi. Kendi kendime işte budur doğru yer dedim. Ama aylar sonra kilisede de bazı kişilerin geldiğim guruptaki insanlardan bir farkı olmadığını görünce çok sarsıldım. Buradan ayrılmayı düşündüm ama İsa beni burada tuttu. Düşünün kardeşler eğer böyle olursa insanların önünde ışığımız nasıl parlayabilir? Böyle olduğu zaman bu dünyaya ve çevremizdeki insanlara tat veremeyiz. Böyle ilişkiler ışığımızı saklamak gibidir. Oysaki bu ayetlerde İsa’nın da söylediği gibi biz imanlılar tepeye kurulan kent gibi olmalıyız. Karanlıkta olan insanlar tepede ışık saçan bir kent olduğunu görürlerse ışığa doğru yürürler. Çevremizdeki insanlar, komşularımız, iş yerlerindeki arkadaşlarımız bizdeki işleri görürlerse o zaman biz gerçekten kimliğimizi yaşayan imanlılar oluruz. Böyle olunca sonuç ne olacak biliyor musunuz?

    SONUÇ: İsa diyor ki “sizin ışığınız insanların önünde öylesine parlasın ki, iyi işlerinizi görerek Gökteki Babanız’ı yüceltsinler.” Sonuç bu
    · İyi işlerimiz gözükecek.
    · Tanrımız yüceltilecek.
    Bakın ilk kilise dönemlerinde yaşamış olan ARİSTİDES adlı imanlı olmayan bir kişi yazdığı bir yazıda şöyle söylüyor Hıristiyanlar için. “Ne zina ederler ne de ahlaksızlık yaparlar. Başkalarına karşı iftira atmazlar, sahte tanıklıklarda bulunmazlar. Başkalarının malına göz dikmezler. Annelerine ve babalarına müthiş saygı gösterirler. Komşularına karşı çok yumuşak huylu davranırlar ve onlara iyilik ederler. Eğer yargıçlık yapıyorlarsa her zaman adil yargılarlar. İnsan eliyle yapılan oyma putlara ve heykellere kesinlikle karşıdırlar. Sadece Mesih’e taparlar. Kendileri için istemediklerini başkalarına yapmazlar. Putlara sunulan etleri yemezler. Onlara zulmedenler için dua ederler ve zulmedenlere iyilik ederler. Onlara düşman olanlara onlar dostça davranır. Düşmanlarına iyilik ederler. Onların eşleri tertemiz ve çok çalışkan kadınlardır. Eşlerine bağlıdırlar. Kızları ise çok ahlaklıdırlar. Mesihlerini üzmek istemediklerinden çılgınca eğlencelerden kaçınırlar. Birbirlerini severler. Dulların her ihtiyacını giderirler. Öksüzleri kurtarırlar ve öksüzlere kötülük edenleri durdururlar. Elinde bir şey olan elinde bir şey olmayana verir. Yardım yaparken bunu başkalarına göstermezler. Seve seve yardım ederler ve yardımlarıyla da övünmezler. Hıristiyanlar bir yabancı bulduklarında evlerine götürürler ve sevinçle bu kişiyi yeni kardeşleri olarak aralarına katarlar. Sadece kan bağıyla bağlı olduklarına kardeş demezler. Aynı zamanda Ruh’ta ve Tanrı’da kardeş olduklarına da “kardeş” derler. Eğer fakir bir kardeşleri ölürse, herkes gücüne göre gömülmesi için yardımda bulunur. Eğer Mesih’in adı uğruna hapse atılmış veya zulme uğramış bir Hıristiyan varsa ve diğer Hıristiyanlar bunu duymuşlarsa, işte o zaman bu kişinin tüm ihtiyaçlarını karşılarlar ve eğer mümkünse bu kişiyi hapisten çıkarırlar. Aralarında bir ihtiyaç gördükleri anda yardıma koşarlar. Fakir bir kardeş gördükleri an, ellerinde biraz yemek varsa kardeşlerine verirler ve kendileri iki, üç gün oruç tutup aç kalmayı yeğlerler. Ellerindeki tüm yiyecekleri fakirlere verdiklerinden çoğu zaman aç kalırlar. Ve bu hareketlerinin Rabbi yücelttiğini söylerler.”

    Neden bizde böyle olmayalım? İnsanlar bize baktıkları zamanda Aristides gibi düşünüyorlar mı? Çevremizdeki insanlarda bize baktıkları zaman bu adam gibi ışığımızı görerek Tanrımızın adına yücelik getiriyorlar mı? Yoksa küfür mü ediyorlar? İsa bize siz dünyanın tuzu ve ışığısınız dedi. Bu yüzden bizim görevimiz budur. Yeşaya 60:1-3 ve 1.Petrus 2:9-10
    Ysa.60: 1-3 “Kalk, parla; Çünkü Isigin geliyor, RAB’bin yüceligi üzerine doguyor. Dünyayi karanlik, halklari koyu karanlik örtüyor; Oysa RAB senin üzerine dogacak, Yüceligi üzerinde görünecek. Uluslar senin Isigina, Krallar üzerine dogan aydinliga gelecek.
    1.Pe.2: 9-10 Ama siz seçilmis soy, Kral’in kâhinleri, kutsal ulus, Tanri’nin öz halkisiniz. Sizi karanliktan sasilasi isigina çagiran Tanri’nin erdemlerini duyurmak için seçildiniz. Bir zamanlar halk degildiniz, ama simdi Tanri’nin halkisiniz. Bir zamanlar merhamete erismemistiniz, simdiyse merhamete eristiniz.

    Kol.4: 6 Sözünüz tuzla terbiye edilmis gibi her zaman lütufla dolu olsun. Böylece herkese nasil karsilik vermek gerektigini bileceksiniz.

    #30942
    Anonim
    Pasif

    Çok değerli Orhan Bey, uzun zamandır okuduğum hiçbir konudan bu kadar çok bereket almamıştım. Anlamlı yazınız için çok teşekkür ederim. Bu yazıyı tanıdığım tüm kardeşlerimle paylaşacağım izniniz olursa. Rabbin bereketi ve esenliği her zaman üzerinizde olsun.

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.