Türkiye’de bir Hıristiyanofobi var mı?

Türkiye’de bir Hıristiyanofobi var mı?

Reel sosyalizmin çöküşünü izleyen dönem, çatışmacı bir dünyanın yerini daha barışçıl bir dünyanın alacağı yönündeki fikirleri de beraberinde getirmişti.

Ama bu uzun sürmedi. ABD’nin başını çektiği hegemonik bir dünya düzeninin bir tehdit algılaması olmadan yaşayamayacağı, bu nedenle yeni tehdit unsurlarına ihtiyaç duyulacağı yönündeki kaygılı değerlendirmeler de aynı anda gündemimize girdi.

Fukuyama’nın Batı’nın eşsizliği ve Huntington’ın medeniyetlerin çatışacağı beklentileri ile düşünsel temelleri atılan fikirler 11 Eylül ile egemen bir söylem haline geldi. Kurtarıcılar yine aynıydı, ama yeni tehdit artık İslam ya da radikal İslam’dı. 11 Eylül sonrasındaki güncel olaylar artık yeni tehdit algısını her geçen gün daha da destekler nitelikte. 11 Eylül ‘den sonra Papa’nın Almanya’daki konuşması, Danimarka’daki karikatür krizi, Hollanda’daki olaylarla Batı’nın yeni gündemi İslamophobia (İslam karşıtlığı ya da İslam korkusu). İslamophobia, bir taraftan Müslüman toplumların Batı’nın dininden, kültüründen, yaşamından nefret ettiğine dair algıyı güçlendirirken, diğer taraftan bu korku Batılı ülkelerin İslam ülkelerine yönelik saldırgan politikalarının da meşrulaştırılmasına hizmet ediyordu.
Son yıllarda Batı’da yapılan bazı araştırmalarda, Müslüman toplumlarda yaygın bir Batı karşıtlığının mevcut olduğu “bulgusuna” ulaşılmaktadır. Ancak bu araştırmalarda sözü edilen “Batı” yeterince somutlaştırılmamakta, onun kültürel, dinî, siyasi ve diğer boyutları birbirinden ayrılmamaktadır. Oysa Türkiye’de topluma ilişkin yüzeysel bir gözlem bile, bütünsel ve homojen bir “Batı”nın zihinlerde mevcut olmadığını ortaya koymaktadır. Acaba İslam dünyasında gerçekten bir Batı düşmanlığı var mı? Kendisine tepki duyulan “Batı” neyi ifade etmektedir? Avrupa ve Kuzey Amerika’daki İslam karşıtlığına benzer bir biçimde Türkiye’de de bir Hıristiyanlık karşıtlığından bahsedilebilir mi? Sokaktaki vatandaş Hıristiyanlık ve Hıristiyanlar hakkında ne düşünmektedir? Batı’daki kamuoyu araştırmalarında, “en istenmeyen komşular” olarak Müslümanlar, eşcinseller ve ateistler sıralanırken Türkiye’de Hıristiyan bir komşu nasıl algılanmaktadır? Batı, Hıristiyan bir medeniyet midir?

Bekir Berat Özipek ve İbrahim Kalın ile birlikte gerçekleştirdiğimiz, “Türkiye’de Toplumun Batı Algısı” (Seta Yayınları: 2008) adlı çalışmada bu sorulara cevap aradık. Türkiye’nin 10 değişik ilinde yapılan ve sıradan insanlardan oluşan 90′ı aşan katılımcı ile derinliğine mülakatlar yöntemi ile gerçekleştirilen çalışmada, son zamanlarda Batı’da belirginleşen yargıları Türkiye’den hareketle sorgulamaya çalıştık.
Batı’nın genel, kültürel, dinsel ve siyasal olarak nasıl algılandığını araştıran raporun ikinci bölümü, Türkiye’de toplumun Hıristiyanlık algısını konu almaktadır. Türkiye’de Hıristiyanlığa veya Hıristiyanlara karşı bazı çevrelerin ileri sürdüğünün aksine bir nefret olmadığını göstermesi bakımından bu bölümdeki bulguları okuyucuyla paylaşmak önemli olabilir.

Sizin için Hıristiyanlığın anlamı nedir?

Araştırmanın bu bölümünde katılımcılara sorulan ilk soru “Hıristiyanlığın sizin için anlamı nedir?” sorusu idi. Bu soruya verilen yanıtlar üç kategoride toplanabilir.

Hıristiyanlık: ‘Semavi dinlerden birisi’, ‘Hz. İsa’nın dini’

Katılımcılar arasında en yaygın yaklaşım, Hıristiyanlığın “semavi dinlerden birisi”, “Hz. İsa’nın dini”, “dört büyük kitaplı dinlerden birisi”, “İncil’e inananların dini”, “hak dinlerden birisi”, “üç önemli, büyük, en çok inananı olan dinden biri” olduğu gibi pozitif ifadelerle dile getirilen ve bu ifadelerden de anlaşılabileceği gibi, belirli ölçülerde kutsallık ve saygınlık içeren bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım sahipleri, katılımcılar arasındaki en yaygın grubu oluşturmaktadır. Diyarbakır’da yaşayan 26 yaşındaki bir bayan öğretmen için Hıristiyanlık, “Diğer dinler gibi bir dindir. Hz. İsa’ya ve İncil’e inanan, Hz. İsa’yı diğer peygamberlerden üstün görüp inanan kişilerin takip ettiği inançtır”. İzmir’de yaşayan ve özel sektörde çalışan 35 yaşındaki Fikriye Hanım için ise “Hıristiyanlık, Hz. İsa’ya ve İncil’e inananların oluşturdukları bir toplumdur. Hak dinlerinden birisi olarak sayılmaktadır”. Ankara’da taksicilik yapan ve Alevi olduğunu belirten Hüseyin Bey ise aynı soruya doğruya giden yolların farklı olabileceğini belirterek yanıt veriyor.

Hıristiyanlık: ‘Farklı bir din’

Hıristiyanlığın katılımcılara ifade ettiği anlamlar açısından dile getirilen ikinci yaklaşımda ise Hıristiyanlık, “farklı bir din”, “yabancıların dini”, “Batı ülkelerinin sahip olduğu din”, “hiçbir şey” gibi ifadelerle daha çok nesnel, tarafsız, nötr ifadelerle belirginleşmektedir. Bu algı biçiminde katılımcılar, genellikle yargı belirten ifadeler kullanmamaktadırlar. Örneğin Diyarbakırlı 28 yaşındaki işsiz Ahmet Bey, Hıristiyanlığın “kendi dininden farklı bir din” olduğunu belirtmekle yetinirken, Bursa’dan lise mezunu işçi Ender Bey aynı soruya “Bir din, yabancıların dini, bizim her gün onların ise sadece pazar günü ibadet ettiği bir din, İsa-Baba ve kutsal haç etrafında dönen bir din” şeklinde yanıt vermektedir.

Hıristiyanlık: ‘Tahrif edilmiş bir din’

Dile getirilen üçüncü yaklaşım, Hıristiyanlığın “tahrif edilmiş bir din” olduğudur. Bu yaklaşımda genellikle Hıristiyanlığın doğuşu itibarıyla hak bir din olduğu, ama zamanla bozulduğu, değiştirildiği vurgulanmaktadır. İstanbul’dan müzik market çalışanı, üniversite mezunu 29 yaşındaki Köksal Bey ve 26 yaşındaki ortaokul mezunu inşaat işçisi Selahaddin Bey, Hıristiyanlığın “İslamiyet’ten önce geldiğine”, “Kur’an-ı Kerim’de belirtildiğine”, “ama geçirdiği değişimler sonucunda özünü kaybettiğine” işaret ediyorlar.

Özetlemek gerekirse, Hıristiyanlığa ilişkin ortaya konan yaklaşımların ilkinde, Hıristiyanlık için, İslam için olduğu gibi belirli ölçüde kutsallık içeren ve saygılı bir dil kullanılmaktadır. İkinci yaklaşımda ise nötr sayılabilecek bir dille “farklı bir din” tanımı yapılmaktadır. Önceki ikisine göre daha az dile getirilen üçüncü yaklaşımda ise Hıristiyanlığın “değiştirildiğine”, “birden fazla İncil bulunduğuna” vurgu yapılmaktadır. Her üç yaklaşımda da Hıristiyanlığa ilişkin negatif ya da kötüleyici bir dilin kullanılmaması dikkat çekicidir.

Hıristiyan bir komşunuz olsa…

Genel Hıristiyanlık algısından sonra, katılımcılara kendilerini, ailelerini ve çevrelerini daha yakından ilgilendiren somut sorular soruldu.

Hıristiyan bir komşularının olmasını nasıl karşıladıkları, çevrelerinde bir kilise bulunmasından ve Hıristiyan komşularının ibadetleri için bu kiliseye gitmelerinden rahatsız olup olmadıkları araştırıldı. Daha somut düzeydeki bu sorulardan elde edilen bulgular, Hıristiyanlık algısına ilişkin bulgularla örtüşmektedir. Katılımcıların büyük çoğunluğu değişik nedenlerle Hıristiyan bir komşularının olmasından, mahallelerinde bir kilise bulunmasından ve Hıristiyanların bu kiliseye devam etmelerinden rahatsızlık duymamaktadırlar. Bu soru bağlamında öncelikle dile getirilmesi gereken, 90′ı aşkın katılımcı içerisinde, Hıristiyan bir komşudan ve kiliseden rahatsızlık duyacağını açıklıkla belirtenlerin sayısının sadece beş katılımcı ile sınırlı kalmasıdır. Bu katılımcılar, kendileri için değil, ama “çocuklarına kötü örnek olacağı” gerekçesi ile Hıristiyan komşu tercih etmediklerini belirtmişlerdir. Batı’daki kamuoyu araştırmalarında Müslümanlar en istenmeyen komşular arasında görülürken, bu çalışmada Hıristiyan bir komşuya kategorik olarak karşı çıkanların son derece sınırlı kalması oldukça önemli ve dikkat çekici bir bulgudur.

DOÇ. DR. KUDRET BÜLBÜL

Loading