Re: Aile

#29965
Anonim
Pasif

Değerli Kardeşlerim,

Romalılar’da Pavlus’un şu sözlerini okuyoruz: “Öyleyse neyle övünebiliriz? Hiçbir şeyle! Hangi ilkeye dayanarak? Yasa’yı yerine getirme ilkesine mi? Hayır, iman ilkesine. Çünkü insanın, Yasa’nın gereklerini yapmakla değil, imanla aklandığı kanısındayız” (Romalılar 3:27-28).

Bir yandan, Yakup kişinin sadece imanla değil, eylemle de aklandığını söylüyor Kardeşlerim, bir kimse iyi eylemleri yokken imanı olduğunu söylerse, bu neye yarar? Böylesi bir iman onu kurtarabilir mi?” (Yakup2:14). Diğer yandan, Pavlus yasanın işlerinden ayrı olarak imanla aklandığımızı söylüyor. Hem Yakup’un, hem de Pavlus’un söylediklerini kanıtlamak için İbrahim’e başvurduklarını gördüğümüzde sorun daha da kızışır.

Hem Pavlus ve hem de Yakup, “aklanmak” için kullanılan aynı Yunanca sözcüğü kullanmış oldukları halde, ikisi de bu sözcüğü aynı anlamda kullanmamışlardır. Değişik konuları ele almaktadırlar. Pavlus’un aklanma konusunu açmakta olduğu, aklanmanın işlerle değil imanla olduğunu açıklığa kavuşturduğu bellidir. İbrahim’in iman ettiği anda Tanrı tarafından doğru sayıldığı Tekvin 15’e başvuruyor. Pavlus İbrahim’in, herhangi bir itaat eylemini yerine getirmeden önce aklandığını savunuyor.

Yakup, İbrahim’in İshak’ı sunakta sunduğu Tekvin 22’ye başvuruyor. Burada İbrahim “aklanmıştır” ama bu başka bir anlamda olmuştur. Yakup, hangi tür imanın kurtaran iman olduğunu soruyor. Kimsenin sadece iman ettiğini bildirmekle kurtulmadığını açıkça bildiriyor. Herkes imanı olduğunu söyleyebilir. Ama bunu söylemekle buna gerçekten sahip olmak aynı şey değildir. Gerçek iman kendini her zaman işlerle gösterir. İmandan hiçbir eylem kaynaklanmazsa o zaman var olduğu söylenen iman “ölü” ve yararsızdır.

İbrahim imanını işleriyle gösterdi. Gerçek imanı olduğunu “gösterdi” ve böylece imanı olduğunu kanıtladı. İbrahim’in imanı olduğunu söylemesi, Tekvin 22’de imanını göstermesiyle kanıtlanmıştır.

Pavlus, İbrahim’in gerçek imanı olduğundan ötürü Tekvin 15’te zaten aklanmış olduğunu savunur. İbrahim’in imanının gerçekliğini Tanrı’ya kanıtlamaya ihtiyacı yoktu. Tanrı insanın kalbini okuyabilir. Bizler okuyamayız. Ben başka bir insanın imanını sadece onun işlerini gözlemlemek yoluyla görebilirim.

John Calvin şöyle der: Yakup’u diğer ayetlerle ve kendisiyle tutarlı bir hale getirecekseniz, aklanma sözcüğüne kendisi tarafından kullanıldığı şekilde, Pavlus’un kullandığından farklı bir anlam vermeniz gerekmektedir. Pavlus’un sözcüğü kullandığı anlamda, doğruluktan uzaklığımız silindiğinde ve bizler doğru sayıldığımızda aklanırız. Yakup da sözcüğü aynı anlamda kullansaydı, Musa’nın “İbrahim Tanrı’ya iman etti,” vb. sözlerini aktarması saçma olurdu. Metnin çerçevesi şöyledir: “Atamız İbrahim, oğlu İshak’ı sunağın üzerinde Tanrı’ya adama eylemiyle aklanmadı mı? Görüyorsun, onun imanı eylemleriyle birlikte etkindi; imanı, eylemleriyle tamamlandı. Böylelikle, «İbrahim, Tanrı’ya iman etti ve böylece aklanmış sayıldı» diyen Kutsal Yazı yerine gelmiş oldu.” Etkinin nedenden önce olduğunu söylemek saçmaysa, Musa yanlış bir şekilde İbrahim’in imanının kendisine doğruluk sayıldığını söylüyor, ya da İbrahim İshak’ı sunma itaatiyle doğruluk yapmamıştır…. Öyleyse ne? “Gerçek imanla aklananlar aklanmışlıklarını çıplak ve hayali bir iman benzerliğiyle değil, itaat ve iyi işlerle kanıtlarlar” diyormuşçasına, doğruluğun sayılmasından değil, gözükmesinden söz ettiği kesinlikle bellidir. Özetle söylersek, aklanmanın biçiminden söz etmiyor, İnanlılar’ın aklanmasının faal olmasını talep ediyor. Ve Pavlus insanların eylemlerinin yardımı olmadan aklandıklarını savunduğu gibi, Yakup da iyi işleri olmayanların aklanmış sayılmalarına izin vermemektedir.

Burada söz konusu olan gerçek imandır. Reformcular, “sadece imanla aklanma”dan söz ettiler, “yalnız olan bir iman”dan değil. Gerçek iman hiçbir zaman yalnız değildir. Kendisini her zaman işlerle gösterir. Ancak imandan kaynaklanan işler hiçbir şekilde aklanmamızın temelini oluşturmazlar. Tanrı’nın önünde hiçbir sevaba katkıda bulunmazlar. Aklanmamız için tek temel Mesih’in kazandığıdır. İman da tek başına sevap bir iş ya da aklanmamızın temeli değildir. İman, Tanrı’nın lütfunun bir işidir, bu yüzden kendisine ait bir sevaba sahip değildir.